Kahve Kitap
Aziz Terzi
Köşe Yazarı
Aziz Terzi
 

Vehim ve Gerçeklik Arasında İran - Amerika İlişkileri

General Kasım Süleymani'nin kendini en güvende olduğunu düşündüğü yerlerden birisi olan Bağdat ta Amerika tarafından öldürülmesi sonrasında İran – Amerika ilişkileri tekrar gündeme geldi. Belli bir kırılma noktası oluşturduğu ise muhakkak… Cevaplanması gereken soru; İki kadim düşman mı? Yoksa bu düşmanlık perdesi arkasında farklı bir manzara mı var? Gelin İran ve Amerika arasındaki bölgesel politikaların nasıl bir seyir izlediğine bakalım. Böyle yaptığımızda, İran'ın bölgede uyguladığı siyasi çalışmaların tümünün, sonuçları ve elde edilen siyasi netice açısından Amerikan projeleriyle/politikalarıyla uyumlu olduğu gerçeği ile karşı karşıya kalacağız.  Aslında bu söylediğim çok çarpıcı bir iddia değil… Yaşanan süreçleri doğru bir bakış açısı ile yalın olarak değerlendirmek yeterli olacaktır.   Şimdi bu politikaları sıralayarak İran-ABD ilişkisinin gerçeğini ortaya koyalım. İşe Lübnan'dan başlamak uygun olacaktır, sanırım. İran, Lübnan'da kendisine ait ve kendi mezhebini takip eden bir parti (Hizbullah) kurup silahlandırmış ve böylece İran'ın partisi, Lübnan ordusundan ayrı özel bir ordu haline gelmiştir. Nitekim Lübnan rejimi, bu partiyi ve silahlarını kabul etmektedir. Lübnan'daki İran partisi, laik Beşşar Esed rejiminin yıkılmasını istemeyen Amerika'nın onay vermesiyle Suriye sahasına geçmiş ve mücrim baas rejiminin yıkılmaması için koltuk değneği olmuştur.   Gözlerimizi Irak'a çevirdiğimizde İran,  Şia mezhebine tabi olanları Amerikan işgaline ve kurulan kukla yönetime meşruiyet kazandırmak için ve Amerikan işgalinin yanında ve direnişin karşısında duran bir tavır takınması konusunda yönlendirdi.  Özellikle 2005 yılından sonra İran destekli İbrahim Caferi, sonra da Maliki liderliğindeki koalisyon partilerinin iktidara ulaşmalarına, Amerika tarafından izin verildi. Bu hükümetler Amerika tarafından kurulmuş ve onunla irtibatlı olan hükümetlerdir. İran tarafından desteklenen Maliki hükümeti, Amerika’nın resmi olarak Irak işgalinin sona ermesinden sonra Amerika'nın nüfuzunu korumak için Amerika ile güvenlik ve stratejik işbirliği anlaşmaları imzalamıştır. İranlı sorumluların Irak’ın işgal edilmesinde ve Irak’ta Amerikan nüfuzunun istikrarını temin etmek üzere Amerika ile yardımlaştıklarını itiraf etmeleri, İran’ın rolünü ve Amerika ile ittifakını göstermektedir. İşgalden sonra İran, hemen Irak’ta bir elçilik açmış ve işgalin zirvede olduğu bir dönemde,  2005 yılında İran Dışişleri Bakanı  Kemal  Horazi  Caferi’nin seçilmesinin hemen ardından Bağdat’ı ziyaret etmiştir. Her iki taraf da Irak’ta terörün eleştirilmesi adı altında işgale karşı direniş çalışmalarını eleştirmiş ve kınamışlardır. Caferi’nin İran’ı ziyaretinde, aralarındaki güvenliğin temelleri için istihbarat alanında yardımlaşmak,  sınırların ve geçişlerin kontrolü,  Basra'nın İran elektrik şebekesi ile bağlanması ve Basra ile Abadan arasında petrol boru hatlarının inşası gibi sayısız anlaşma imzalanmıştır. Kısaca söylemek gerekirse, Amerika altın tepsi içinde Irak'ı , İran' teslim etmiştir.   İran, Afganistan’da Amerikan işgalini desteklediği gibi, Amerika’ya hizmet etmek maksadıyla kurulan Karzai hükümetinin çıkardığı anayasayı da desteklemiştir. Nitekim İran’ın eski Cumhurbaşkanı Rafsancani; “Şayet Taliban ile savaşta bizim güçlerimizin yardımı olmamış olsaydı, Amerikalılar Afganistan bataklığında boğulurlardı.” ifadesiyle bunu teyit etmiştir. [Şark’ul Evsat Gazetesi/2 Eylül 2002] Hatemi döneminde parlamento işlerinden sorumlu İran Cumhurbaşkanı yardımcısı Muhammed Ali Ebtahi, 13.01.2004 günü akşamında Abu Dabi emirliğinde düzenlenen “Körfez ve Geleceğin Meydan Okumaları” başlıklı konferansında şöyle demiştir: “Eğer İran’ın yardımları olmamış olsaydı, Kabil ve Bağdat bu kadar kolaylıkla düşmezdi. Ancak bizler ödülü hak ettiğimiz halde şer ekseni haline geldik.” [İslamonline.net/13.01.2004] Ahmedi Necad, Birleşmiş Milletler Teşkilatı toplantıları münasebetiyle New York Times gazetesinin 26 Eylül 2008 tarihinde kendisi ile yapmış olduğu mülakatta bu türden ifadeleri birçok kez tekrarlamış ve şöyle demiştir: “Afganistan’la ilgili olarak İran Birleşik Devletlere yardım elini uzatmıştır. Bu yardımlar neticesi ise Amerikan başkanının bize karşı doğrudan askeri saldırı tehditleri olmuştur. Yine ülkemiz Irak’ta sükûnetin ve istikrarın sağlanması hususunda Amerika’ya yardımlarda bulunmuştur.”  İran'ın Suriye rejimi ile olan ilişkisine gelince; bu, geçen asrın seksenli yıllarının başındaki ilk intifadanın patlak vermesinden beri süren eski bir ilişkidir. Zira bu dönemde İran, Müslüman Suriye halkına baskı uygulayan Suriye rejimine destek vermiştir. Bunu ise Esed ailesi liderliğindeki rejimi destekleyen Amerika'nın projesi kapsamında ve Suriye rejimini korumak için yapmıştır. İran, Suriye'nin kendisiyle savaşan, İslam ile hiçbir ilgisi olmayan, dahası İslam ve ehliyle savaşan Saddam rejiminin türettiği Baascı, milliyetçi ve laik bir rejim olduğunu bilmekte ve onun Amerika ile olan bağlantısının da farkındadır. Dolayısıyla Müslümanların haklarını savunmayı üstlenmemiş, bilakis bunun aksini yaparak onlarla savaşmış, mücrim küfür rejimine yardım etmiş ve hala da bunu yapmaya devam etmektedir. Ayrıca İran rejimi, katil Suriye yönetimi ile olan sağlam ilişkilerini korumakta ve bu ilişkileri, askeriyeyi, ekonomiyi ve siyaseti kapsamaktadır. Nitekim İran, Esed rejimini desteklemek için birçok silah transferi yapmış ve Suriye'de enerji rezervlerinin olmaması nedeniyle ona ucuz fiyata doğalgaz temin etmiştir. Esed rejimi çöküşün eşiğinde iken, İran'ın Suriye ayaklanmasına müdahale etmesi, özel siyasi ilişkiler olarak mülahaza edilebilir. Zira İran'ın, Devrim Muhafız Güçlerini, İran partisi güçlerini ve İran'a bağlı Malikî milislerini gönderme şeklindeki müdahalesi olmamış olsaydı, evet bunlar olmamış olsaydı, Esed ve rejimi çöküp giderdi. Nitekim el-Kusayr ve Humus katliamları, el-Guta'daki kimyasal katliamlar ve diğer katliamlar, bu müdahalenin tanıklarıdır.  İran, bölgede Amerika’nın etkisinde olmayan devletlere karşıda bir duruş sergilemiş ve onlarla mücadele etmiştir. Mesela Yemen’de Hûsi cemaatini yönlendirerek, İngiliz etkisi altındaki Ali Abdullah Salih’e karşı çıkmaları için onları silahlandırmış ve ayaklandırmıştır. İşte İran, Yemen konusunda da Amerika ile aynı şekilde düşünmekte ve davranmaktadır. Yine İran, Yemen’in güneyinde Amerika’ya dost laik bir yönetimin kurulması için Amerikan ajanlarından olan ve Yemen’de ayrılık çağrılarında bulunan laik güney hareketlerini de desteklemiştir.  Özetle İran, Amerika ile birlikte hareket etmekte olup, bu seyrinin ne anlama geldiğini ve sınırlarını bilmektedir. Bunu da gizlemek için bazen Amerika’ya karşı gibi görünerek ses çıkarmaktadır. Bu sebeple Amerika, bugüne kadar İran rejimi değiştirmek için herhangi bir çalışmaya gerek duymamıştır. Nitekim 12 Aralık 2008 tarihinde Robert Gates, Bahreyn'de yaptığı konferansta şöyle demiştir: "Hiç kimse İran'daki rejimi değiştirmek için çalışmıyor... Bu bağlamda bizler, politikalar ve davranışlarda bir değişim oluşturmalıyız. Şöyle ki; İran, istikrarsızlığın ve şiddetin kaynağı olmak yerine bölge ülkeleri için iyi bir komşu olmuştur."   İşte özetlemek gerekirse İran – Amerika ilişkileri medyada yansıtıldığı şekilde bir düşmanlık değil fakat düşmanlık algısı üzerine bina edilmiş gizli müttefiklik ilişkisidir.  Son olarak, bu kirli ittifakı, İran'ın ilk Cumhurbaşkanı Ebu'l Hasan Beni Sadr'ın, Cumhurbaşkanlığı yaptıktan sonra, 01.12.2000 tarihinde el-Cezira kanalına verdiği röportajda ifşa ettiği gibi Paris'in banliyölerinde Reagan ve Bush grubu ile Humeyni'nin grubu arasında gerçekleşen Ekim Görüşmelerine kadar götürmek mümkündür.  Gerçekleri görmek isteyen akıllar için fazla söze gerek yok sanırım.
Ekleme Tarihi: 15 Ocak 2020 - Çarşamba

Vehim ve Gerçeklik Arasında İran - Amerika İlişkileri

General Kasım Süleymani'nin kendini en güvende olduğunu düşündüğü yerlerden birisi olan Bağdat ta Amerika tarafından öldürülmesi sonrasında İran – Amerika ilişkileri tekrar gündeme geldi.


Belli bir kırılma noktası oluşturduğu ise muhakkak…


Cevaplanması gereken soru; İki kadim düşman mı?


Yoksa bu düşmanlık perdesi arkasında farklı bir manzara mı var?


Gelin İran ve Amerika arasındaki bölgesel politikaların nasıl bir seyir izlediğine bakalım.


Böyle yaptığımızda, İran'ın bölgede uyguladığı siyasi çalışmaların tümünün, sonuçları ve elde edilen siyasi netice açısından Amerikan projeleriyle/politikalarıyla uyumlu olduğu gerçeği ile karşı karşıya kalacağız. 


Aslında bu söylediğim çok çarpıcı bir iddia değil…


Yaşanan süreçleri doğru bir bakış açısı ile yalın olarak değerlendirmek yeterli olacaktır.

 
Şimdi bu politikaları sıralayarak İran-ABD ilişkisinin gerçeğini ortaya koyalım.


İşe Lübnan'dan başlamak uygun olacaktır, sanırım. İran, Lübnan'da kendisine ait ve kendi mezhebini takip eden bir parti (Hizbullah) kurup silahlandırmış ve böylece İran'ın partisi, Lübnan ordusundan ayrı özel bir ordu haline gelmiştir. Nitekim Lübnan rejimi, bu partiyi ve silahlarını kabul etmektedir. Lübnan'daki İran partisi, laik Beşşar Esed rejiminin yıkılmasını istemeyen Amerika'nın onay vermesiyle Suriye sahasına geçmiş ve mücrim baas rejiminin yıkılmaması için koltuk değneği olmuştur.

 

Gözlerimizi Irak'a çevirdiğimizde İran,  Şia mezhebine tabi olanları Amerikan işgaline ve kurulan kukla yönetime meşruiyet kazandırmak için ve Amerikan işgalinin yanında ve direnişin karşısında duran bir tavır takınması konusunda yönlendirdi.  Özellikle 2005 yılından sonra İran destekli İbrahim Caferi, sonra da Maliki liderliğindeki koalisyon partilerinin iktidara ulaşmalarına, Amerika tarafından izin verildi. Bu hükümetler Amerika tarafından kurulmuş ve onunla irtibatlı olan hükümetlerdir. İran tarafından desteklenen Maliki hükümeti, Amerika’nın resmi olarak Irak işgalinin sona ermesinden sonra Amerika'nın nüfuzunu korumak için Amerika ile güvenlik ve stratejik işbirliği anlaşmaları imzalamıştır. İranlı sorumluların Irak’ın işgal edilmesinde ve Irak’ta Amerikan nüfuzunun istikrarını temin etmek üzere Amerika ile yardımlaştıklarını itiraf etmeleri, İran’ın rolünü ve Amerika ile ittifakını göstermektedir. İşgalden sonra İran, hemen Irak’ta bir elçilik açmış ve işgalin zirvede olduğu bir dönemde,  2005 yılında İran Dışişleri Bakanı  Kemal  Horazi  Caferi’nin seçilmesinin hemen ardından Bağdat’ı ziyaret etmiştir. Her iki taraf da Irak’ta terörün eleştirilmesi adı altında işgale karşı direniş çalışmalarını eleştirmiş ve kınamışlardır. Caferi’nin İran’ı ziyaretinde, aralarındaki güvenliğin temelleri için istihbarat alanında yardımlaşmak,  sınırların ve geçişlerin kontrolü,  Basra'nın İran elektrik şebekesi ile bağlanması ve Basra ile Abadan arasında petrol boru hatlarının inşası gibi sayısız anlaşma imzalanmıştır. Kısaca söylemek gerekirse, Amerika altın tepsi içinde Irak'ı , İran' teslim etmiştir.

 

İran, Afganistan’da Amerikan işgalini desteklediği gibi, Amerika’ya hizmet etmek maksadıyla kurulan Karzai hükümetinin çıkardığı anayasayı da desteklemiştir. Nitekim İran’ın eski Cumhurbaşkanı Rafsancani; “Şayet Taliban ile savaşta bizim güçlerimizin yardımı olmamış olsaydı, Amerikalılar Afganistan bataklığında boğulurlardı.” ifadesiyle bunu teyit etmiştir. [Şark’ul Evsat Gazetesi/2 Eylül 2002] Hatemi döneminde parlamento işlerinden sorumlu İran Cumhurbaşkanı yardımcısı Muhammed Ali Ebtahi, 13.01.2004 günü akşamında Abu Dabi emirliğinde düzenlenen “Körfez ve Geleceğin Meydan Okumaları” başlıklı konferansında şöyle demiştir: “Eğer İran’ın yardımları olmamış olsaydı, Kabil ve Bağdat bu kadar kolaylıkla düşmezdi. Ancak bizler ödülü hak ettiğimiz halde şer ekseni haline geldik.” [İslamonline.net/13.01.2004] Ahmedi Necad, Birleşmiş Milletler Teşkilatı toplantıları münasebetiyle New York Times gazetesinin 26 Eylül 2008 tarihinde kendisi ile yapmış olduğu mülakatta bu türden ifadeleri birçok kez tekrarlamış ve şöyle demiştir: “Afganistan’la ilgili olarak İran Birleşik Devletlere yardım elini uzatmıştır. Bu yardımlar neticesi ise Amerikan başkanının bize karşı doğrudan askeri saldırı tehditleri olmuştur. Yine ülkemiz Irak’ta sükûnetin ve istikrarın sağlanması hususunda Amerika’ya yardımlarda bulunmuştur.” 


İran'ın Suriye rejimi ile olan ilişkisine gelince; bu, geçen asrın seksenli yıllarının başındaki ilk intifadanın patlak vermesinden beri süren eski bir ilişkidir. Zira bu dönemde İran, Müslüman Suriye halkına baskı uygulayan Suriye rejimine destek vermiştir. Bunu ise Esed ailesi liderliğindeki rejimi destekleyen Amerika'nın projesi kapsamında ve Suriye rejimini korumak için yapmıştır. İran, Suriye'nin kendisiyle savaşan, İslam ile hiçbir ilgisi olmayan, dahası İslam ve ehliyle savaşan Saddam rejiminin türettiği Baascı, milliyetçi ve laik bir rejim olduğunu bilmekte ve onun Amerika ile olan bağlantısının da farkındadır. Dolayısıyla Müslümanların haklarını savunmayı üstlenmemiş, bilakis bunun aksini yaparak onlarla savaşmış, mücrim küfür rejimine yardım etmiş ve hala da bunu yapmaya devam etmektedir. Ayrıca İran rejimi, katil Suriye yönetimi ile olan sağlam ilişkilerini korumakta ve bu ilişkileri, askeriyeyi, ekonomiyi ve siyaseti kapsamaktadır. Nitekim İran, Esed rejimini desteklemek için birçok silah transferi yapmış ve Suriye'de enerji rezervlerinin olmaması nedeniyle ona ucuz fiyata doğalgaz temin etmiştir. Esed rejimi çöküşün eşiğinde iken, İran'ın Suriye ayaklanmasına müdahale etmesi, özel siyasi ilişkiler olarak mülahaza edilebilir. Zira İran'ın, Devrim Muhafız Güçlerini, İran partisi güçlerini ve İran'a bağlı Malikî milislerini gönderme şeklindeki müdahalesi olmamış olsaydı, evet bunlar olmamış olsaydı, Esed ve rejimi çöküp giderdi. Nitekim el-Kusayr ve Humus katliamlarıel-Guta'daki kimyasal katliamlar ve diğer katliamlar, bu müdahalenin tanıklarıdır. 


İran, bölgede Amerika’nın etkisinde olmayan devletlere karşıda bir duruş sergilemiş ve onlarla mücadele etmiştir. Mesela Yemen’de Hûsi cemaatini yönlendirerek, İngiliz etkisi altındaki Ali Abdullah Salih’e karşı çıkmaları için onları silahlandırmış ve ayaklandırmıştır. İşte İran, Yemen konusunda da Amerika ile aynı şekilde düşünmekte ve davranmaktadır. Yine İran, Yemen’in güneyinde Amerika’ya dost laik bir yönetimin kurulması için Amerikan ajanlarından olan ve Yemen’de ayrılık çağrılarında bulunan laik güney hareketlerini de desteklemiştir. 


Özetle İran, Amerika ile birlikte hareket etmekte olup, bu seyrinin ne anlama geldiğini ve sınırlarını bilmektedir. Bunu da gizlemek için bazen Amerika’ya karşı gibi görünerek ses çıkarmaktadır. Bu sebeple Amerika, bugüne kadar İran rejimi değiştirmek için herhangi bir çalışmaya gerek duymamıştır. Nitekim 12 Aralık 2008 tarihinde Robert Gates, Bahreyn'de yaptığı konferansta şöyle demiştir: "Hiç kimse İran'daki rejimi değiştirmek için çalışmıyor... Bu bağlamda bizler, politikalar ve davranışlarda bir değişim oluşturmalıyız. Şöyle ki; İran, istikrarsızlığın ve şiddetin kaynağı olmak yerine bölge ülkeleri için iyi bir komşu olmuştur."

 

İşte özetlemek gerekirse İran – Amerika ilişkileri medyada yansıtıldığı şekilde bir düşmanlık değil fakat düşmanlık algısı üzerine bina edilmiş gizli müttefiklik ilişkisidir. 


Son olarak, bu kirli ittifakı, İran'ın ilk Cumhurbaşkanı Ebu'l Hasan Beni Sadr'ın, Cumhurbaşkanlığı yaptıktan sonra, 01.12.2000 tarihinde el-Cezira kanalına verdiği röportajda ifşa ettiği gibi Paris'in banliyölerinde Reagan ve Bush grubu ile Humeyni'nin grubu arasında gerçekleşen Ekim Görüşmelerine kadar götürmek mümkündür. 


Gerçekleri görmek isteyen akıllar için fazla söze gerek yok sanırım.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve adanagundemi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.

deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler 2023 acotr.org bonus veren siteler https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler 2023 casino siteleri deneme bonusu veren siteler