Kahve Kitap
Turgay Başboğa
Köşe Yazarı
Turgay Başboğa
 

Kendine ait bir oda..

Kendine Ait Bir Oda…   Türk sinema tarihinin baş yapıtlarından biri olan ‘’babam ve oğlum’’filminin kanaatimce en iç burkan repliği şöyleydi;   -  … ona bir oda ver baba, gidecek hiçbir yeri yok. bir evi olsun, istediğinde çıkıp gidebileceği, geri dönebileceği. (Bir de fikret kuşkan söylüyor bu cümleyi. o bakışlar, o ses tonu ile) Bir oda,kendine ait bir oda… Her ne kadar ölmek üzere olan Sadık(Fikret Kullan) bu cümleyi geride kalacak olan biricik oğlu için söylese de,"kendine ait bir oda" metaforu çok daha derin anlamlarla yüklü. Şöyle ki ; Kültür ve uygarlık tarihinin nerdeyse her döneminde belli fikir ve düşüncelerin, yetenek ve kabiliyetlerin ortaya çıkması, gelişmesi için “uygun şartlar”ın oluşması ya da bu uygun şartların sonucunda hayat bulan gelişmeler, gerek toplumsal gerekse bireysel düzlemde meydana gelen gelişmeler, bir tohumun uygun şartlar sağlandığında filizlenip ürüne durmasında olduğu gibi kimi koşulların sağlanmasıyla mümkün olmaktadır. Bu ilgi ve kabiliyetlerin ortaya çıkışına olumlu anlamda etki eden şartlar, her çağ ve toplumda farklı kavram ve tasvirlerle ifade edilmiştir. Bu bazen demokratik ortam, adil ve eşit koşullar/fırsat eşitliği, bazen ilgili birisinin yeteneği keşfedip desteklemesi, bazen de ekonomik, kültürel atmosfer ile özgür ve özerk alanlardır. Bazen de kendine ait bir oda… Virginia Woolf’un (1882-1941) çok bilinen eseri  ‘’Kendine Ait Bir Oda’’ kitabında; Kadınların özelde kurmaca edebiyat, genelde ise birçok alanda eserler verememesinin iki temel nedeni bulunmaktadır. İlki; bu yazının da konusunu oluşturan kadınların kendilerini ve yeteneklerini özgür ve özerk olarak geliştirebilecekleri “kendine ait bir oda”larının olmaması, diğeri ise ekonomik imkânlar. Aile ortamını ve evdeki ortak yaşam alanlarını betimlediği çalışmasında söz konusu dönemlerde kadınların ev ahalisi ve gelen misafirler ile sürekli olarak aynı ortamda bulunduğundan kurmaca edebiyat alanında eserler verebilmenin zorluklarını, okuma ve yazma çalışmalarının oradaki diğer bireyler tarafından sürekli olarak bölündüğünü, süreklilik ve bütünlüğün sağlanamadığından hareketle bu alan/lar/da eserler vermenin zorluğunu gözler önüne serer. Ona göre eğer ailenin içinde yaşadığı ev kızların/kadınların kendilerine ait bir odaları olmasına olanak tanısaydı, kadınlar çok daha erken dönemlerde eserler verebilirdi.  “Kendine ait oda” metaforunu Woolf her ne kadar kadınlar için kullansa da bu herkes için geçerli kabul edilebilir. Özelde yazarlık alanıyla ilişkili olarak kullansa da onu hayatın çok çeşitli alanlarına uyarlamak mümkün. Başta eğitim olmak üzere sanat, siyaset, spor ve akademik alanlarda ilgi ve yeteneklerin ortaya çıkarılabileceği özgür ve özerk bir alan oluşturulmadığında, ortaya çıkacak her ürün eksik kalacak, sahibine dar ya da geniş gelen elbise gibi gözü tırmalayacaktır. Kendinde doğal olarak bulunan yetenek ve ilginin gelişmesi yerine kulanım amacının dışında bir şeylere zoraki uydurulmuş parçaların huzursuz konumlanışları gibi sadece orada bulunacak ve başka hiçbir şey olamayacaktır. Bireysel planda kişinin kendisini gerçekleştirebileceği bir alanın yokluğunda ortaya çıkacak ürün ile toplumsal düzlemde meydana gelecek olanlar arasında da benzerlikler gözlenmektedir.  Toby Huff, İslâm dünyasında 12. yüzyıla kadar Avrupa’nın oldukça ilerisinde olan bilimsel çalışmaların nasıl olup da bu tarihten sonra duraklayıp gerilediğini tartıştığı çalışmasında söz konusu dönem ve sonrasında İslâm dünyasının ilim/bilimle iştigal edenlerin tarafsız, özerk bir bölgeye sahip olmayışlarını da diğer nedenlerle birlikte zikreder. Gerek toplumsal gerekse bireysel bazda üzerinde bir şeylerin yeşereceği zeminin olmayışı, herhangi bir değişme ve gelişmeye olanak tanımamaktadır. Kendine ait bir oda ya da yeteneklerini geliştirebileceğin bir alandan mahrum kaldığında kendi gerçekliğine değil sana biçilen role göre davranır, aslında ise geliştirdiğin kendin değil başkasının/diğerlerinin beklentilerini karşılamak olur. Bu da sürekli olarak kişi yaşamında hatırlanacak, bazen kızgınlıkla bazen de nefretle yad edilecektir. Herkesin kendine ait odalarının olması, kendi yazacakları bir senaryoda kendilerine verecekleri rolü seçmeleri ve buna uygun davranmaları kişilerin mutlu ve huzurlu olmalarını da sağlayacaktır. Kişilerin kendilerini gerçekleştirebilecekleri, yetenek ve kabiliyetlerini keşfedip geliştirebilecekleri özgür ve özerk alanlar vesilesiyle kendileri olan bireyler ve bu bireylerden oluşan toplumlar kendileri ile barışık olur, etraflarına güven ve huzur verirler. Dayatılmış özelliklerin, tek tipleştirilmiş tutum ve davranışların, sıradanlaşmış kişiliklerden oluşan bireylerle yarının sağlıklı ve huzurlu toplumlarını kurmak, karşılıklı anlayış ve hoşgörüyle bir arada yaşam imkânını zora sokulur. Esasen bu yazıdaki niyet biraz da eğitim ve ebeveynler aracılığıyla çocuklara sağlanacak "kendine ait odalara "dikkat çekmektir. Eğitimin temel hareket noktalarından biri de her insanın kendine özgü kişiliğinin, yeteneklerinin ve ilgi alanlarının farklı olmasıdır. Eğitim, bireylerin farklı ihtiyaçları olduğu savını işlerken bireylerin ilgi alanlarını karşılayacak, yeteneklerini ortaya çıkaracak programları okullarda devreye sokmak durumundadır.  Sanat, spor, akademik vb. alanlarda kendini gerçekleştirmek isteyen ve hayatını bu kabiliyetleri doğrultusunda şekillendirmek isteyen bireylerin/öğrencilerin gerek eğitim kurumu gerekse aile ve toplumsal çeşitli etkileyicilerle sadece okul/ders/sınav başarılarına yönlendirilmeleri Woolf’un ifadesiyle kendilerine ait bir odaları olmadığı için dayatılan alana yönelen kişilerin durumunu andırmaktadır.  İllich’in ‘’ okulsuz toplum’’ talebinin alt yapısında da, okulun belirlenmiş ve standart müfredatının bireysel yetenekleri, özgünlüğü ve yaratıcılığı öldürmesi, öğrencileri sıradanlaştırıp tek tipleştirmesi “çocuklara kendilerini kendileri olarak geliştirebilecekleri özgür ve özerk bir alan bırakmaması" vardır. Gelişme çağında yer alan her çocuğa, ilgi ve yeteneklerini tanımaya başladıkları andan itibaren bu yeteneklerini sınayabilecekleri alanların oluşturulması çokça önem taşımaktadır. Kendine ait odayı bu anlamda yine ve sadece bir alan olarak da görmemek gerekir. Woolf’un bahsini ettiği dönemden çok daha geniş ve sayıca fazla odalara sahip evlerde yaşıyor birçok insan. Kendini sınayabileceği her alanın, bu özerk ve özgür alan bağlamında değerlendirilmesi gerekir. Gerek derslerin gerekse aile ve toplumsal düzeyde eğitime yüklenen anlamın kişi ilgi ve yeteneklerini ortaya çıkarma ve geliştirme derecesi açısından yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir. Bu anlamda eğitimin felsefi temelleri bağlamında programda/sistemde yapılacak olan revizelerle, eğitim kurumları ve eğitimciler başta olmak üzere her öğrencinin farklı oluşu kabul edilerek kendisini geliştirmek istediği alanda ona rehberlik etmek, bu yeteneklerin ortaya çıkabileceği odaları temin etmek birincil görev olarak addedilmelidir. Aksi takdirde kalabalıklar içinde kaybolacak olan yetenekler ve bu yeteneklerle birlikte ortaya çıkamayan özgüven sahibi, girişimci olmayan bireylerden oluşan bir toplum, yeni birçok soruna gebedir. “Kendine ait oda”nın mahremiyeti göz önüne alındığında kişinin orada herhangi bir baskı ve yönlendirme olmaksızın kendini gerçekleştirme çabası ve hayata buradan başlamasının toplumsal yapıda da olumlu yansımaları olacaktır. Oda, bu anlamda aile, aşiret, cemaat, tarikat ve partinin de çok fazla etki etmediği, bu anlamda özgür ve özerk alan sağlayarak kişinin kendisi olmasına olanak tanımaktadır. Bu anlamda sosyalleşmenin faydaları ile birlikte sınırlayıcı ve engelleyici tarafları da olduğu unutulmamalıdır. Sonuç olarak; günümüzde eğitim kurumları, eğitimciler ve aileler, çocukların kendilerini geliştirebilecekleri kendilerine ait odalar sağlayarak gelişmelerine katkıda bulunulabilirler. Bu odalar fiziki mekânlar olabileceği gibi düşünsel anlamda kendilerini özgürce ifade edebilecekleri düşünce ortamlarının sağlanması şeklinde de olabilir. Her söylediği ve ifade ettiği düşüncesi bölünen, türlü bariyerlerle önü kesilen bu çocukların hayatlarının ileriki dönemlerinde herhangi bir konuda üretken ve girişimci olmalarını beklemek beyhude olur… Selametle Kalın. Aklı Selim,Kalbi Selim,Hissi Selim,Zevki Selim…
Ekleme Tarihi: 18 Kasım 2020 - Çarşamba

Kendine ait bir oda..

Kendine Ait Bir Oda…

 

Türk sinema tarihinin baş yapıtlarından biri olan ‘’babam ve oğlum’’filminin kanaatimce en iç burkan repliği şöyleydi;
 

-  … ona bir oda ver baba, gidecek hiçbir yeri yok. bir evi olsun, istediğinde çıkıp gidebileceği, geri dönebileceği. (Bir de fikret kuşkan söylüyor bu cümleyi. o bakışlar, o ses tonu ile)

Bir oda,kendine ait bir oda…

Her ne kadar ölmek üzere olan Sadık(Fikret Kullan) bu cümleyi geride kalacak olan biricik oğlu için söylese de,"kendine ait bir oda" metaforu çok daha derin anlamlarla yüklü.

Şöyle ki ; Kültür ve uygarlık tarihinin nerdeyse her döneminde belli fikir ve düşüncelerin, yetenek ve kabiliyetlerin ortaya çıkması, gelişmesi için “uygun şartlar”ın oluşması ya da bu uygun şartların sonucunda hayat bulan gelişmeler, gerek toplumsal gerekse bireysel düzlemde meydana gelen gelişmeler, bir tohumun uygun şartlar sağlandığında filizlenip ürüne durmasında olduğu gibi kimi koşulların sağlanmasıyla mümkün olmaktadır.

Bu ilgi ve kabiliyetlerin ortaya çıkışına olumlu anlamda etki eden şartlar, her çağ ve toplumda farklı kavram ve tasvirlerle ifade edilmiştir. Bu bazen demokratik ortam, adil ve eşit koşullar/fırsat eşitliği, bazen ilgili birisinin yeteneği keşfedip desteklemesi, bazen de ekonomik, kültürel atmosfer ile özgür ve özerk alanlardır. Bazen de kendine ait bir oda…

Virginia Woolf’un (1882-1941) çok bilinen eseri  ‘’Kendine Ait Bir Oda’’ kitabında; Kadınların özelde kurmaca edebiyat, genelde ise birçok alanda eserler verememesinin iki temel nedeni bulunmaktadır. İlki; bu yazının da konusunu oluşturan kadınların kendilerini ve yeteneklerini özgür ve özerk olarak geliştirebilecekleri “kendine ait bir oda”larının olmaması, diğeri ise ekonomik imkânlar. Aile ortamını ve evdeki ortak yaşam alanlarını betimlediği çalışmasında söz konusu dönemlerde kadınların ev ahalisi ve gelen misafirler ile sürekli olarak aynı ortamda bulunduğundan kurmaca edebiyat alanında eserler verebilmenin zorluklarını, okuma ve yazma çalışmalarının oradaki diğer bireyler tarafından sürekli olarak bölündüğünü, süreklilik ve bütünlüğün sağlanamadığından hareketle bu alan/lar/da eserler vermenin zorluğunu gözler önüne serer. Ona göre eğer ailenin içinde yaşadığı ev kızların/kadınların kendilerine ait bir odaları olmasına olanak tanısaydı, kadınlar çok daha erken dönemlerde eserler verebilirdi.

 “Kendine ait oda” metaforunu Woolf her ne kadar kadınlar için kullansa da bu herkes için geçerli kabul edilebilir. Özelde yazarlık alanıyla ilişkili olarak kullansa da onu hayatın çok çeşitli alanlarına uyarlamak mümkün. Başta eğitim olmak üzere sanat, siyaset, spor ve akademik alanlarda ilgi ve yeteneklerin ortaya çıkarılabileceği özgür ve özerk bir alan oluşturulmadığında, ortaya çıkacak her ürün eksik kalacak, sahibine dar ya da geniş gelen elbise gibi gözü tırmalayacaktır. Kendinde doğal olarak bulunan yetenek ve ilginin gelişmesi yerine kulanım amacının dışında bir şeylere zoraki uydurulmuş parçaların huzursuz konumlanışları gibi sadece orada bulunacak ve başka hiçbir şey olamayacaktır. Bireysel planda kişinin kendisini gerçekleştirebileceği bir alanın yokluğunda ortaya çıkacak ürün ile toplumsal düzlemde meydana gelecek olanlar arasında da benzerlikler gözlenmektedir.

 Toby Huff, İslâm dünyasında 12. yüzyıla kadar Avrupa’nın oldukça ilerisinde olan bilimsel çalışmaların nasıl olup da bu tarihten sonra duraklayıp gerilediğini tartıştığı çalışmasında söz konusu dönem ve sonrasında İslâm dünyasının ilim/bilimle iştigal edenlerin tarafsız, özerk bir bölgeye sahip olmayışlarını da diğer nedenlerle birlikte zikreder. Gerek toplumsal gerekse bireysel bazda üzerinde bir şeylerin yeşereceği zeminin olmayışı, herhangi bir değişme ve gelişmeye olanak tanımamaktadır.

Kendine ait bir oda ya da yeteneklerini geliştirebileceğin bir alandan mahrum kaldığında kendi gerçekliğine değil sana biçilen role göre davranır, aslında ise geliştirdiğin kendin değil başkasının/diğerlerinin beklentilerini karşılamak olur. Bu da sürekli olarak kişi yaşamında hatırlanacak, bazen kızgınlıkla bazen de nefretle yad edilecektir. Herkesin kendine ait odalarının olması, kendi yazacakları bir senaryoda kendilerine verecekleri rolü seçmeleri ve buna uygun davranmaları kişilerin mutlu ve huzurlu olmalarını da sağlayacaktır. Kişilerin kendilerini gerçekleştirebilecekleri, yetenek ve kabiliyetlerini keşfedip geliştirebilecekleri özgür ve özerk alanlar vesilesiyle kendileri olan bireyler ve bu bireylerden oluşan toplumlar kendileri ile barışık olur, etraflarına güven ve huzur verirler. Dayatılmış özelliklerin, tek tipleştirilmiş tutum ve davranışların, sıradanlaşmış kişiliklerden oluşan bireylerle yarının sağlıklı ve huzurlu toplumlarını kurmak, karşılıklı anlayış ve hoşgörüyle bir arada yaşam imkânını zora sokulur.

Esasen bu yazıdaki niyet biraz da eğitim ve ebeveynler aracılığıyla çocuklara sağlanacak "kendine ait odalara "dikkat çekmektir. Eğitimin temel hareket noktalarından biri de her insanın kendine özgü kişiliğinin, yeteneklerinin ve ilgi alanlarının farklı olmasıdır. Eğitim, bireylerin farklı ihtiyaçları olduğu savını işlerken bireylerin ilgi alanlarını karşılayacak, yeteneklerini ortaya çıkaracak programları okullarda devreye sokmak durumundadır.

 Sanat, spor, akademik vb. alanlarda kendini gerçekleştirmek isteyen ve hayatını bu kabiliyetleri doğrultusunda şekillendirmek isteyen bireylerin/öğrencilerin gerek eğitim kurumu gerekse aile ve toplumsal çeşitli etkileyicilerle sadece okul/ders/sınav başarılarına yönlendirilmeleri Woolf’un ifadesiyle kendilerine ait bir odaları olmadığı için dayatılan alana yönelen kişilerin durumunu andırmaktadır.

 İllich’in ‘’ okulsuz toplum’’ talebinin alt yapısında da, okulun belirlenmiş ve standart müfredatının bireysel yetenekleri, özgünlüğü ve yaratıcılığı öldürmesi, öğrencileri sıradanlaştırıp tek tipleştirmesi “çocuklara kendilerini kendileri olarak geliştirebilecekleri özgür ve özerk bir alan bırakmaması" vardır.

Gelişme çağında yer alan her çocuğa, ilgi ve yeteneklerini tanımaya başladıkları andan itibaren bu yeteneklerini sınayabilecekleri alanların oluşturulması çokça önem taşımaktadır. Kendine ait odayı bu anlamda yine ve sadece bir alan olarak da görmemek gerekir. Woolf’un bahsini ettiği dönemden çok daha geniş ve sayıca fazla odalara sahip evlerde yaşıyor birçok insan. Kendini sınayabileceği her alanın, bu özerk ve özgür alan bağlamında değerlendirilmesi gerekir.

Gerek derslerin gerekse aile ve toplumsal düzeyde eğitime yüklenen anlamın kişi ilgi ve yeteneklerini ortaya çıkarma ve geliştirme derecesi açısından yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir. Bu anlamda eğitimin felsefi temelleri bağlamında programda/sistemde yapılacak olan revizelerle, eğitim kurumları ve eğitimciler başta olmak üzere her öğrencinin farklı oluşu kabul edilerek kendisini geliştirmek istediği alanda ona rehberlik etmek, bu yeteneklerin ortaya çıkabileceği odaları temin etmek birincil görev olarak addedilmelidir. Aksi takdirde kalabalıklar içinde kaybolacak olan yetenekler ve bu yeteneklerle birlikte ortaya çıkamayan özgüven sahibi, girişimci olmayan bireylerden oluşan bir toplum, yeni birçok soruna gebedir.

“Kendine ait oda”nın mahremiyeti göz önüne alındığında kişinin orada herhangi bir baskı ve yönlendirme olmaksızın kendini gerçekleştirme çabası ve hayata buradan başlamasının toplumsal yapıda da olumlu yansımaları olacaktır. Oda, bu anlamda aile, aşiret, cemaat, tarikat ve partinin de çok fazla etki etmediği, bu anlamda özgür ve özerk alan sağlayarak kişinin kendisi olmasına olanak tanımaktadır. Bu anlamda sosyalleşmenin faydaları ile birlikte sınırlayıcı ve engelleyici tarafları da olduğu unutulmamalıdır.

Sonuç olarak; günümüzde eğitim kurumları, eğitimciler ve aileler, çocukların kendilerini geliştirebilecekleri kendilerine ait odalar sağlayarak gelişmelerine katkıda bulunulabilirler. Bu odalar fiziki mekânlar olabileceği gibi düşünsel anlamda kendilerini özgürce ifade edebilecekleri düşünce ortamlarının sağlanması şeklinde de olabilir. Her söylediği ve ifade ettiği düşüncesi bölünen, türlü bariyerlerle önü kesilen bu çocukların hayatlarının ileriki dönemlerinde herhangi bir konuda üretken ve girişimci olmalarını beklemek beyhude olur…

Selametle Kalın.

Aklı Selim,Kalbi Selim,Hissi Selim,Zevki Selim…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve adanagundemi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.

deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler 2023 acotr.org https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler 2023 casino siteleri deneme bonusu veren siteler