Kahve Kitap
Turgay Başboğa
Köşe Yazarı
Turgay Başboğa
 

EKONOMİDE ‘’TURGOR DURUMU’’ YA DA İNŞAATLA BÜYÜME ÇABASI

    TÜİK diyor ki; Türkiye ekonomisi, yılın ilk çeyreğinde henüz virüsün ekonomik etkilerinin çok zayıf olduğu bir dönemde, geçen yıldan gelen pozitif bir baz etkisinin de desteği ile yüzde 4,5 büyüdü. Devletin nihai tüketim harcamaları, 2020 yılının birinci çeyreğinde bir önceki yılın aynı çeyreğine göre zincirlenmiş hacim endeksi olarak yüzde 6,2 arttı.  Mal ve hizmet ithalatı, 2020 yılının birinci çeyreğinde bir önceki yılın aynı çeyreğine göre zincirlenmiş hacim endeksi olarak yüzde 22,1 arttı ihracatı ise yüzde 1,0 azaldı. Ekonomistler, kamunun yaptığı harcamaların ve ithalat artışının büyüme verisine etkisine işaret etti.   Öte yandan, TÜİK’in büyüme rakamlarını açıklamasının ardından, şu sorular geliyor aklımıza;   Bu rakamlar reel mi yoksa zoom ortamında mı büyüdük? İthalat mı yoksa ihracatla mı büyüdük? Üretimle mi yoksa tüketimle mi büyüdük? 2020'nin ilk çeyreğindeki hızlı büyümeye rağmen özel sektör yatırımlarının negatif olduğunu, işsizliğin de düşmediğini görüyoruz. Büyümeyi kamu harcamaları ve özel tüketim sürüklüyor. Bu harcamaları karşılayacak kaynağı da yaratmıyoruz, dış açık yine hızla artıyor. Zaten iler tutar tarafı olmayan yeni ekonomi programının en tutarsız yanlarından biri büyümenin artıp cari açığın düşeceğini öngörmesiydi.   Türkiye ekonomisinde değişen bir şey olmadığını, büyümek için dış kaynak olması gerektiğini görüyoruz..Ekonominin belki de en kolay hareketi ‘’İnşaatla büyüme’’.   Peki ya bu konuda; ‘’ Mevcutta ne kadar konut ihtiyacı var, demografi ve sosyolojik değişimlere değişimlere göre gelecekte ne kadar ihtiyaç olacak, mevcut konut stoku nedir, gelecekteki ihtiyacı karşılamak icin ne kadar üretim yapılmalıdır? Sivil toplum kurulusları, toki, tuik, bankalar vs hiçbirinin bu sorulara cevap arayan ciddi raporları var mı? Ben rastlamadım.Bilmem siz hiç böyle bir çalışmaya rastladiniz mı?    Bence üretici de tüketici de konuta bir ürün gözüyle değil spekülatif bir yatırım aracı olarak bakıyor, problem de bundan kaynaklanıyor. Ürün olarak ele alındığında, ihtiyaç varsa veya olacaksa konut üretimiyle de sağlıklı büyüme sağlanabilir.Belki, ilk dönemde yapılan alt yapı yatırımları yollar vs gerekli idi ancak sonrasında bunun sürekli devamı hatalı bir politika oldu. Sağlık , yazılım ,teknoloji, tarım,sanayi,üretim gibi konulara odaklanmamız gerekli idi. Cari açığı düşürecek projelere odaklanılmalıydık. Hammadde ve ambalajların çoğu yurtdışından geliyor. Yemler bile ithal. Ne yazıkki yerimizde saydık. Tabi ben bir ekonomist değilim.Dolayısıyla bu konuyu yüksek lisans yapan  oğlum Mustafa İsmet’e sormak istedim ama Mahfi Eğilmez’in 22.07.2020 tarihli yazısını okuyunca aynen aktarmaya karar verdim. İnşaatla Büyüme Çabası: İki Dönemin Hikayesi Türkiye’nin inşaata dayalı büyüme modeline geçişi 1980’lerde Özal ile birlikte başladı. Özal, bu sektörü devlet teşvikiyle canlandırabilmek için Toplu Konut İdaresini kurdu. Türkiye, o güne kadar uyguladığı imalat sanayi önderliğinde büyüme modelinden inşaat kesimi önderliğinde büyüme modeline geçiş yaptı. Buna karşılık inşaat kesimine dayalı büyüme modeli asıl olarak AKP iktidarı sırasında süreklilik kazandı. O nedenle burada konu edeceğimiz iki dönem 2003 – 2011 dönemiyle 2012 – 2020 dönem… ‘’ Başlık Charles Dickens’in, Fransız Devrimi sırasında geçen, ünlü romanı ‘İki Şehrin Hikâyesi’ne gönderme yapmayı amaçlıyor. İki Şehrin Hikâyesi olağanüstü açılış cümleleriyle başlar: “Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü, bilgelik çağıydı, budalalık çağıydı, inanç devriydi, kuşku devriydi, aydınlanmanın mevsimiydi, karanlıkların mevsimiydi, umudun baharı, umutsuzluğun kışıydı, önümüzde her şey vardı, önümüzde hiçbir şey yoktu, hepimiz doğrudan cennete gidecektik, hepimiz doğrudan cehenneme gidecektik, kısacası dönem tıpkı bugünkü dönem gibiydi…”    AKP iktidarı işbaşına geldiğinde dönem inşaat kesimi modeliyle büyüme modelini uygulamak için uygun bir dönemdi. Küresel sistem büyüyordu, gelişmekte olan ülkelere büyük ilgi vardı, Türkiye Avrupa Birliğiyle tam üyelik müzakeresine başlamıştı. Bu ortamda Türkiye’ye ihtiyaçtan fazla döviz giriyor ve bu sayede döviz kurları 2005 – 2011 arasında neredeyse sabit kalıyordu. Aynı sürede enflasyonda da gerileme olduğu için faizler de düşüyordu. Yüksek reel faiz kazanmaya alışmış olan tasarruf sahipleri bu düşük faizlere alışamadığı için paralarının değerini korumak üzere yatırım amaçlı konut alımına yöneliyorlardı. TL’nin gücü enflasyonun ve dolayısıyla faizlerin düşmesine yol açıyor, bankalar uzun vadeli ve düşük faizli konut kredisi vererek inşaata olan talebi artırıyorlardı. Bu dönemde konuta o kadar fazla talep oldu ki konut fiyatları katlanarak arttı. Konut yatırımı, tasarrufu olanlar için olduğu kadar tasarrufu yetersiz olup da kredi kullanabilenler için en doğru yatırım haline geldi. 2010 yılından başlayarak Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği ulaşılabilir hedef olmaktan çıktıktan ve 2013 yılında ABD Merkez Bankası Fed, parasal genişlemeyi bitireceğini açıkladıktan sonra TL dış değer kaybına uğramaya başladı. Faizler yükseldi, konut fiyatları düşmese de durgunlaşmaya başladı. İnşaat kesiminde asıl çöküş 2015 yılında başladı ve 2019 yılının son çeyreğine kadar devam etti. Sonra Merkez Bankası’nın faiz indirimleriyle başlayan, teşviklerle devam eden desteklerle inşaat kesimi yeniden ayağa kalktı ve konut fiyatları artmaya başladı. Böylece inşaata dayalı büyüme modelinde AKP iktidarında ikinci döneme geçilmiş oldu.   Aşağıda Merkez Bankası’nın hazırladığı konut fiyat endeksi yar alıyor (Kaynak: TCMB Konut Fiyat Endeksi Nisan 2020.) Grafiğe bakılacak olursa bu gidiş net biçimde görülebiliyor.     Bu yeni inşaata dayalı büyüme döneminde bizi neler bekliyor? Yanıtlanması gereken soru bu. Bu kadar destek ve faize baskı sonucunda konut fiyatlarındaki yükseliş bir süre daha devam edecek gibi görünüyor. Faiz geliri elde edemeyen, borsaya güvenmeyen birçok insan bu fiyat artışlarının çekiciliğine kapılıp yatırım amaçlı konut alacaklar. Buna karşılık inşaat kesimine dayalı büyüme modelinin sürdürebilmesi artık mümkün değil. Neden mümkün olmadığını maddeler halinde sıralamaya çalışayım: (1) Türkiye, AKP’nin ilk on yılında olduğu gibi yabancı sermayenin gözdesi olmaktan artık çok uzak. O dönemde Türkiye’nin risk primi (CDS) 100 baz puanlar dolayındaydı, şimdilerde 500 dolayında ve Türkiye, yatırımcılar açısından dünyanın en riskli 6 ülkesi arasında sayılıyor. (2) Türkiye bu riskleri düşürmeye çalışmak bir yana tam tersine kararlar alarak riskleri yükseltiyor. (3) Pandeminin etkisiyle bu yıl cari açığı düşürmeye yarayan turizm gelirleri de çok düşük düzeyde kalacak gibi görünüyor. (4) Yabancılara konut satışında da ciddi düşüşler olması bekleniyor. (5) İlk dört nedenle Türkiye döviz gereksinimini karşılayamayacak ve rezervleri harcamaya devam edecek. Bu da risklerin daha da artmasına yol açacak. (5) TCMB, faizleri enflasyonun altına düşürecek politikayı uzun süre sürdüremez. O nedenle faizler bir süre sonra yükselecek ve gayrimenkulün çekiciliği kaybolacak.   Bir yanlış anlamayı hemen önleyeyim, ben inşaat kesimini asla küçümsemiyorum. Tam tersine her bir apartman dairesinde en az 150 farklı sanayi ürünü kullanıldığı için inşaat kesimi benim gözümde ekonomiyi canlı tutan çok önemli bir kesim. Benim karşı çıktığım konu inşaat kesimini büyümenin lokomotifi yapıp her şeyi ona göre ayarlamak. Bu yanlış bir yaklaşım. Dünyada bunu deneyip de bu yolla sürdürülebilir büyüme yakalamış tek bir ülke yok. Bu modeli deneyenler eninde sonunda betona çarpıyorlar. Biz bir kez çarptık, vazgeçmedik ısrardan, şimdilerde ikinci kez çarpmak için uğraşıyor gibiyiz.   Biyolojide ‘’TURGOR ’’ Basınç bitkilerin dik durması ve dolgun görünmesini sağlar. İşte Türkiye Ekonomi Yöneticilerinin Ekonomi bozulmaya yüz tuttuğu zaman başvurduğu ‘’İnşaat’la büyüme çabaları’’ na gereksiz ve fazlaca başvurulur ya da ekonomi sırf bu sektör üzerinden yürütülürse  o zaman aşağıdaki durum olur.Hücre basınca dayanamaz patlar ve ölür.(Ekonomi betona çarpar ve ya gömülür)…Yani Ekonomi ‘’Hemoliz’’olur…. turgor basınç bitkinin ihtiyaç duyduğu suyu topraktan alınmasını sağlar ve yapraklara kadar ulaşmasını ve metebolik olayların aksamadan devam ermesini sağlar. Bitkiler Bitki hücrelerinin hipotonik ortamda hücre içine su almaları sonucunda’’ koful’’ büyüyerek sitoplazmayı hücre duvarına doğru iter. Turgor basıncı sayesinde: stomalar açılıp kapanarak bitkideki terlemeyi ve gaz değişimini kontrol eder. otsu bitkiler dik şekilde durur. böcekçil bitkiler nasti hareketini (böcek kapma gibi) gerçekleştirir. Fazla alınması durumunda bitki hücresinin fazla su almasını sağlar ve bitkide metobolik olayların bozulmasına neden olur bitki de fazla su oluşmasına neden olur bitki de fazla su oluşmasına neden olur fotosentezin yapımını etkiler ve yavaşlatır nasti hareketi Hayvanlar Turgor basıncının fazla olması hayvan hücreleri için zararlı olabilir. Hipotonik ortamda bekletilen hayvan hücreleri bir süre sonra hücre içine su almaya ve şişmeye başlar. Hayvan hücrelerinde hücre duvarı olmadığı için hücre zarı yüksek turgor basıncına karşı koyamaz, hücre zarı parçalanır ve hücre ölür. Buna hemoliz denir. Örneğin alyuvar hücreleri saf su içinde kalırsa hemolize uğrar.   Selametle Kalın. Aklı Selim,Kalbi Selim,Hissi Selim,Zihni Selim…  
Ekleme Tarihi: 26 Temmuz 2020 - Pazar

EKONOMİDE ‘’TURGOR DURUMU’’ YA DA İNŞAATLA BÜYÜME ÇABASI

 

 

TÜİK diyor ki; Türkiye ekonomisi, yılın ilk çeyreğinde henüz virüsün ekonomik etkilerinin çok zayıf olduğu bir dönemde, geçen yıldan gelen pozitif bir baz etkisinin de desteği ile yüzde 4,5 büyüdü.

Devletin nihai tüketim harcamaları, 2020 yılının birinci çeyreğinde bir önceki yılın aynı çeyreğine göre zincirlenmiş hacim endeksi olarak yüzde 6,2 arttı. 

Mal ve hizmet ithalatı, 2020 yılının birinci çeyreğinde bir önceki yılın aynı çeyreğine göre zincirlenmiş hacim endeksi olarak yüzde 22,1 arttı ihracatı ise yüzde 1,0 azaldı. Ekonomistler, kamunun yaptığı harcamaların ve ithalat artışının büyüme verisine etkisine işaret etti.

 

Öte yandan, TÜİK’in büyüme rakamlarını açıklamasının ardından, şu sorular geliyor aklımıza;

 

Bu rakamlar reel mi yoksa zoom ortamında mı büyüdük? İthalat mı yoksa ihracatla mı büyüdük? Üretimle mi yoksa tüketimle mi büyüdük?

2020'nin ilk çeyreğindeki hızlı büyümeye rağmen özel sektör yatırımlarının negatif olduğunu, işsizliğin de düşmediğini görüyoruz.

Büyümeyi kamu harcamaları ve özel tüketim sürüklüyor. Bu harcamaları karşılayacak kaynağı da yaratmıyoruz, dış açık yine hızla artıyor. Zaten iler tutar tarafı olmayan yeni ekonomi programının en tutarsız yanlarından biri büyümenin artıp cari açığın düşeceğini öngörmesiydi.

 

Türkiye ekonomisinde değişen bir şey olmadığını, büyümek için dış kaynak olması gerektiğini görüyoruz..Ekonominin belki de en kolay hareketi ‘’İnşaatla büyüme’’.

 

Peki ya bu konuda; ‘’ Mevcutta ne kadar konut ihtiyacı var, demografi ve sosyolojik değişimlere değişimlere göre gelecekte ne kadar ihtiyaç olacak, mevcut konut stoku nedir, gelecekteki ihtiyacı karşılamak icin ne kadar üretim yapılmalıdır? Sivil toplum kurulusları, toki, tuik, bankalar vs hiçbirinin bu sorulara cevap arayan ciddi raporları var mı? Ben rastlamadım.Bilmem siz hiç böyle bir çalışmaya rastladiniz mı?

 

 Bence üretici de tüketici de konuta bir ürün gözüyle değil spekülatif bir yatırım aracı olarak bakıyor, problem de bundan kaynaklanıyor. Ürün olarak ele alındığında, ihtiyaç varsa veya olacaksa konut üretimiyle de sağlıklı büyüme sağlanabilir.Belki, ilk dönemde yapılan alt yapı yatırımları yollar vs gerekli idi ancak sonrasında bunun sürekli devamı hatalı bir politika oldu. Sağlık , yazılım ,teknoloji, tarım,sanayi,üretim gibi konulara odaklanmamız gerekli idi. Cari açığı düşürecek projelere odaklanılmalıydık. Hammadde ve ambalajların çoğu yurtdışından geliyor. Yemler bile ithal. Ne yazıkki yerimizde saydık.

Tabi ben bir ekonomist değilim.Dolayısıyla bu konuyu yüksek lisans yapan  oğlum Mustafa İsmet’e sormak istedim ama Mahfi Eğilmez’in 22.07.2020 tarihli yazısını okuyunca aynen aktarmaya karar verdim.

İnşaatla Büyüme Çabası: İki Dönemin Hikayesi

Türkiye’nin inşaata dayalı büyüme modeline geçişi 1980’lerde Özal ile birlikte başladı. Özal, bu sektörü devlet teşvikiyle canlandırabilmek için Toplu Konut İdaresini kurdu. Türkiye, o güne kadar uyguladığı imalat sanayi önderliğinde büyüme modelinden inşaat kesimi önderliğinde büyüme modeline geçiş yaptı. Buna karşılık inşaat kesimine dayalı büyüme modeli asıl olarak AKP iktidarı sırasında süreklilik kazandı. O nedenle burada konu edeceğimiz iki dönem 2003 – 2011 dönemiyle 2012 – 2020 dönem

‘’ Başlık Charles Dickens’in, Fransız Devrimi sırasında geçen, ünlü romanı ‘İki Şehrin Hikâyesi’ne gönderme yapmayı amaçlıyor. İki Şehrin Hikâyesi olağanüstü açılış cümleleriyle başlar: “Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü, bilgelik çağıydı, budalalık çağıydı, inanç devriydi, kuşku devriydi, aydınlanmanın mevsimiydi, karanlıkların mevsimiydi, umudun baharı, umutsuzluğun kışıydı, önümüzde her şey vardı, önümüzde hiçbir şey yoktu, hepimiz doğrudan cennete gidecektik, hepimiz doğrudan cehenneme gidecektik, kısacası dönem tıpkı bugünkü dönem gibiydi…”   

AKP iktidarı işbaşına geldiğinde dönem inşaat kesimi modeliyle büyüme modelini uygulamak için uygun bir dönemdi. Küresel sistem büyüyordu, gelişmekte olan ülkelere büyük ilgi vardı, Türkiye Avrupa Birliğiyle tam üyelik müzakeresine başlamıştı. Bu ortamda Türkiye’ye ihtiyaçtan fazla döviz giriyor ve bu sayede döviz kurları 2005 – 2011 arasında neredeyse sabit kalıyordu. Aynı sürede enflasyonda da gerileme olduğu için faizler de düşüyordu. Yüksek reel faiz kazanmaya alışmış olan tasarruf sahipleri bu düşük faizlere alışamadığı için paralarının değerini korumak üzere yatırım amaçlı konut alımına yöneliyorlardı. TL’nin gücü enflasyonun ve dolayısıyla faizlerin düşmesine yol açıyor, bankalar uzun vadeli ve düşük faizli konut kredisi vererek inşaata olan talebi artırıyorlardı. Bu dönemde konuta o kadar fazla talep oldu ki konut fiyatları katlanarak arttı. Konut yatırımı, tasarrufu olanlar için olduğu kadar tasarrufu yetersiz olup da kredi kullanabilenler için en doğru yatırım haline geldi.

2010 yılından başlayarak Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği ulaşılabilir hedef olmaktan çıktıktan ve 2013 yılında ABD Merkez Bankası Fed, parasal genişlemeyi bitireceğini açıkladıktan sonra TL dış değer kaybına uğramaya başladı. Faizler yükseldi, konut fiyatları düşmese de durgunlaşmaya başladı. İnşaat kesiminde asıl çöküş 2015 yılında başladı ve 2019 yılının son çeyreğine kadar devam etti. Sonra Merkez Bankası’nın faiz indirimleriyle başlayan, teşviklerle devam eden desteklerle inşaat kesimi yeniden ayağa kalktı ve konut fiyatları artmaya başladı. Böylece inşaata dayalı büyüme modelinde AKP iktidarında ikinci döneme geçilmiş oldu.  

Aşağıda Merkez Bankası’nın hazırladığı konut fiyat endeksi yar alıyor (Kaynak: TCMB Konut Fiyat Endeksi Nisan 2020.) Grafiğe bakılacak olursa bu gidiş net biçimde görülebiliyor.

 

 

Bu yeni inşaata dayalı büyüme döneminde bizi neler bekliyor? Yanıtlanması gereken soru bu. Bu kadar destek ve faize baskı sonucunda konut fiyatlarındaki yükseliş bir süre daha devam edecek gibi görünüyor. Faiz geliri elde edemeyen, borsaya güvenmeyen birçok insan bu fiyat artışlarının çekiciliğine kapılıp yatırım amaçlı konut alacaklar. Buna karşılık inşaat kesimine dayalı büyüme modelinin sürdürebilmesi artık mümkün değil. Neden mümkün olmadığını maddeler halinde sıralamaya çalışayım: (1) Türkiye, AKP’nin ilk on yılında olduğu gibi yabancı sermayenin gözdesi olmaktan artık çok uzak. O dönemde Türkiye’nin risk primi (CDS) 100 baz puanlar dolayındaydı, şimdilerde 500 dolayında ve Türkiye, yatırımcılar açısından dünyanın en riskli 6 ülkesi arasında sayılıyor. (2) Türkiye bu riskleri düşürmeye çalışmak bir yana tam tersine kararlar alarak riskleri yükseltiyor. (3) Pandeminin etkisiyle bu yıl cari açığı düşürmeye yarayan turizm gelirleri de çok düşük düzeyde kalacak gibi görünüyor. (4) Yabancılara konut satışında da ciddi düşüşler olması bekleniyor. (5) İlk dört nedenle Türkiye döviz gereksinimini karşılayamayacak ve rezervleri harcamaya devam edecek. Bu da risklerin daha da artmasına yol açacak. (5) TCMB, faizleri enflasyonun altına düşürecek politikayı uzun süre sürdüremez. O nedenle faizler bir süre sonra yükselecek ve gayrimenkulün çekiciliği kaybolacak.

 

Bir yanlış anlamayı hemen önleyeyim, ben inşaat kesimini asla küçümsemiyorum. Tam tersine her bir apartman dairesinde en az 150 farklı sanayi ürünü kullanıldığı için inşaat kesimi benim gözümde ekonomiyi canlı tutan çok önemli bir kesim. Benim karşı çıktığım konu inşaat kesimini büyümenin lokomotifi yapıp her şeyi ona göre ayarlamak. Bu yanlış bir yaklaşım. Dünyada bunu deneyip de bu yolla sürdürülebilir büyüme yakalamış tek bir ülke yok. Bu modeli deneyenler eninde sonunda betona çarpıyorlar. Biz bir kez çarptık, vazgeçmedik ısrardan, şimdilerde ikinci kez çarpmak için uğraşıyor gibiyiz.

 

Biyolojide ‘’TURGOR ’’ Basınç bitkilerin dik durması ve dolgun görünmesini sağlar. İşte Türkiye Ekonomi Yöneticilerinin Ekonomi bozulmaya yüz tuttuğu zaman başvurduğu ‘’İnşaat’la büyüme çabaları’’ na gereksiz ve fazlaca başvurulur ya da ekonomi sırf bu sektör üzerinden yürütülürse  o zaman aşağıdaki durum olur.Hücre basınca dayanamaz patlar ve ölür.(Ekonomi betona çarpar ve ya gömülür)…Yani Ekonomi ‘’Hemoliz’’olur….

turgor basınç bitkinin ihtiyaç duyduğu suyu topraktan alınmasını sağlar ve yapraklara kadar ulaşmasını ve metebolik olayların aksamadan devam ermesini sağlar.

Bitkiler
Bitki hücrelerinin hipotonik ortamda hücre içine su almaları sonucunda’’ koful’’ büyüyerek sitoplazmayı hücre duvarına doğru iter. Turgor basıncı sayesinde:

  • stomalar açılıp kapanarak bitkideki terlemeyi ve gaz değişimini kontrol eder.
  • otsu bitkiler dik şekilde durur.
  • böcekçil bitkiler nasti hareketini (böcek kapma gibi) gerçekleştirir.

Fazla alınması durumunda

  • bitki hücresinin fazla su almasını sağlar ve bitkide metobolik olayların bozulmasına neden olur
  • bitki de fazla su oluşmasına neden olur
  • bitki de fazla su oluşmasına neden olur
  • fotosentezin yapımını etkiler ve yavaşlatır

http://bilgioloji.com/mng/images/2690-0.png
nasti hareketi


Hayvanlar
Turgor basıncının fazla olması hayvan hücreleri için zararlı olabilir. Hipotonik ortamda bekletilen hayvan hücreleri bir süre sonra hücre içine su almaya ve şişmeye başlar. Hayvan hücrelerinde hücre duvarı olmadığı için hücre zarı yüksek turgor basıncına karşı koyamaz, hücre zarı parçalanır ve hücre ölür. Buna hemoliz denir.

Örneğin alyuvar hücreleri saf su içinde kalırsa hemolize uğrar.
 

Selametle Kalın.

Aklı Selim,Kalbi Selim,Hissi Selim,Zihni Selim…

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve adanagundemi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.

deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler 2023 acotr.org https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler 2023 casino siteleri deneme bonusu veren siteler