Kahve Kitap
Turgay Başboğa
Köşe Yazarı
Turgay Başboğa
 

DUA 2 (Dua Olmak Nedir? )

    Geçen yazımızda; Dua, bir parçası olmaktır demiştik. Yani; Dua ettiğin ailenin bir parçası olmaktır, dua ettiğin coğrafyanın,ümmetin , arkadaşlarının, iş yerinin,  en önemlisi de Allah’ın rızasının bir parçası olmaktır.İşte tüm bu güzelliklere ‘’ Dua Olmak ‘’diyebiliriz…   Tüm insanlar dua eder.Öyle ya da böyle.Ama esas olan ‘’Dua Olmak’’tır.Elbette birbirimize dua edeceğiz lakin önemli olan birbirimize ve tüm yaratılmışlara dua olabiliyor muyuz? Dua olmak;bir muhtacın ihtiyacını gidermektir.’’Meta Nasrullah’’ çığlığına,’’Biziz Ensarullah’’ diye cevap verebilmektir.Maddi-manevi,fiili olarak veye gözyaşları ile beraber yapılan samimi bir dua ile…    Yani; Sınırlı olan insan, Sınırsız Olandan alır ve yine sınırlı olan insanlara aktarmaya devam eder. Bizler  aciz ve yetersiziz. Yetersiz olan sevgimizi, sevincimizi, esenliğimizi, huzurumuzu, bereketimizi insanlara vermekte zorlanıyoruz  ,işte dua bunu sağlar bize...   Yüce Rabb’imiz “Duanız(Davanız,Takvanız) olmasa Allah size ne diye değer versin?” (Furkan, 77) buyurarak, duanın Allah’a değil, insana değer kattığını hatırlatmaktadır.   Bir Allah dostunun şu anlatısı sanırım meramımızı çok daha iyi anlatacaktır. Kurak geçen bir yaz gününde cemaat Cuma namazı sonrası Camii imamı ile beraber kuruyan hatarlarını kurtarma ümidiyle bozkıra yağmur duasına gider.Hacet namazları kılınır, dualar edilir, kurbanlar kesilir ama gökyüzünden tek damla yağmur düşmez yine!.Cemaat boynu bükük tekrar kasabaya geri döner.   Aradan bir kaç gün geçer ve bir Allah dostunun yolu kasabaya düşer.Kasaba halkı Allah dostunun yanına gelerek kendileri için yağmur duasına çıkmasını söyler ancak Allah dostu yağmur duası yerine kasabayı beraber gezmeyi önerir halka.Halk şaşkınlık ve merakla birlikte Allah dostunun ardına düşer, evleri dolaşmaya başlarlar.   3-5 evi dolaştıktan sonra damı çökük kapısı kırık bir eve rastlarlar ve Allah dostu kapıdan içeri doğru seslenip ev hanesini dışarı çağırır..İçerden orta yaşlarda üzeri yamalı bir kadın ve iki yetim kız çıkar. Allah dostu hâl hatır sorduktan sonra evin beyinin kalp krizi geçirip erken yaşta öldüğünü ve kadınında iki yetim kızıyla kaldığını öğrenir.Allah dostu kadın ile hasbihal ettikten sonra küçük kızlara kendisinden istekleri olup olmadığını sorunca kızlardan birisi çatıları için kiremit diğeri de kendisi için yeni bir ayakkabı ister.   Allah dostu hemen yanındaki cemaate evin damı için kiremit ve diğer kız için ayakkabı alınmasını buyurur.Kiremitler ve ayakkabılar geldikten sonra Allah dostu küçük kızlara "En çok ne için dua edersiniz, söyleyin bakalım dedenize" diye sorar! Kızlardan birisi, "Yağmur yağdığında damımız eski olduğu için evimiz ıslanmasın diye Allah'tan yağmur yağdırmamasını isterim hep" der!Diğer kız ise, "Ben de Ayaklarım yağmurlu havalarda ıslanıyor diye Allah'tan yağmur yağdırmamasını istiyorum hep" demiş!.   Allah dostu bu sözlerden sonra yanındaki cemaate dönerek, "Sadece Allah'ın kudretinde olan bir duayı etmeden önce kendi kudretinizle birinin duasını yerine getirmediğiniz(Başkalarının Duası olmadığınız) sürece duanız kabul olmaz eyy cemaat" diyerek meseleyi özetlemiş!.   Yani dostlar; bugün yaşadığınız kuraklıklar için rahmet yağmurları  duaları yerine o Allah dostunun yaptığını yapmanız daha makbuldür Vesselam!.     META NASRULLAH(Allah’ın Yardımı ne zaman)   ‘’Ey Müslümanlar!) Size ne oluyor (ve nasıl bir vicdani sorumsuzluğa kayıyorsunuz) ki; "Ya Rabbi, ehli (ve idarecileri) zalim olan şu ülkeden (ve şu düzenden) bizi kurtar, bize Kendi katından bir sahip gönder ve bize Kendi rahmetinden bir yardımcı ver" diye yalvarıp duran erkek, kadın ve çocuklardan oluşan aciz ve çaresiz kimseleri kurtarmak için Allah yolunda (çalışıp) çarpışmıyorsunuz? (Bu duyarsızlık ve nemelâzımcılık imani ve vicdani bir tavır değildir).’’ (Nisa 75)   Dünyanın her yerinde ,sesi kısılan mazlumların son bir ümitle; "Meta Nasrullah" dediğine şahitlik ediyoruz.Çileli, mahzun ve titrek sesleriyle dilekçelerini Allah›a arz ile “meta nasrullah; Allah›ın yardımı ne zaman?” diyen mazlumlar, çocuklar ve kadınlar... Bunların derdini Kızılhaç mı, Birleşmiş Milletler mi, Uluslar Arası Af Örgütü mü çözecek? İnsanımızın acısını ve yardım talebini onlara mı ihale ettik yoksa? Kafelerde şaşkın gençliğin, tuhaf görüntüsü aldatmasın bizi... Uyuşturucu mafyasının materyali nesillerin, derinden “men ensari?” sorusunu seslendirmekte olduğuna şahit olabiliriz. Stadyumlardaki coşku bir huzur ve tatminin değil; bir isyanın ve intikamın ifadesi olsa gerek... Tüm bunlar ensarsızlığın bedeli olarak ele alınamaz mı? İslam milleti olarak güvenimizi ve gücümüzü yenileyerek: “biziz ensarullah” diyebilmeliyiz artık. Diyebilmeliyiz ki, insanlık dünya Siyonizm’inin zulmünden kurtulsun ve yeni bir saadet dünyası kurulabilsin.   ‘’Yoksa siz, daha önce gelip geçen (kavimlerin durumu) başınıza gelmeden (onların İslam yolunda ve imtihan amacıyla çektiklerini siz de çekmeden; dünyada Adil Devlete erişeceğinizi, ahirette ise) cennete gireceğinizi mi zannettiniz? Onlara öylesine yoksulluk ve hastalıklar dokunmuş ve öylesine sarsılmışlardı ki, sonunda peygamber ve onunla birlikte iman eden kimseler; “Allah'ın yardımı ne zaman?” diyecek (kadar çaresiz kalmışlar ama buna rağmen davalarından asla caymamışlardı. Sadakat ve samimiyetlerini böylece ispat ettikten sonra) İyi bilin ve bekleyin ki, artık Allah'ın yardımı yakında erişecektir.’’ (Bakara 214)   Rabbimizin ayetindeki vurgular, dikkat etmemiz gereken noktalardır. Ayet, insan olarak tökezleyeceğimiz durumları adeta haber vererek ‘elâ’ (dikkat edin) diyerek uyarıyor. Verilen cevap ise hiçbir şüpheye meydan bırakmayacak şekilde ‘inne’ tekid edatı ile perçinleniyor. ‘İnne’ “Muhakkak ki Allah’ın yardımı yakındır.” Burada gönüller ferahlıyor. Müjdeyle seviniyor ve coşuyoruz. Ancak ayet ve Rasûl ortamından, bulunduğumuz hayat ortamına geri döndüğümüzde bir bakıyoruz ki günler, aylar geçiyor zulümler devam ediyor; şehitlerin sayısı günbegün artıyor. O zaman ayetin muradını ve hangi kısmı eksik anladığımızı tekrar sorgulamamız ve üzerinde tefekkür etmemiz gerekiyor.      Peki Allah’ın Yardımı Yakın’dır Ne Demek? Bunun için şu üç noktayı irdelememiz gerek. 1.Nokta: Allah’ın yardımı nedir? Her zaman fetih, zafer, iyileşme, kurtulma, başa geçme gibi dünyada görülecek başarı cinsinden bir şey midir? Şehadet de bazen en büyük kurtuluş ve yardım olamaz mı? 2.Nokta: Üzerimize düşeni gerçekten yaptık mı? Yani zulüm altında kalmamak için gerekli çabayı gösterdik mi? Çare ve çözüm üzerinde yeterince çalıştık mı? Diyalog ya da hicreti denedik mi? Ya da acaba Uhud okçuları gibi yerimizi terk ettik de o yüzden mi başımıza bu musibet geldi? 3.Nokta: Yakın ne demek? Müslüman olmayanların dahi kabul ettikleri bir gerçek var ki Hz. Muhammed’in yani Rasûlullah Efendimizin hareketi, toplumları dönüştürme açısından en hızlı sosyal ve siyasal dönüşümlerden biridir. Vahyin 610’da gelip Mekke fethinin 630’da gerçekleştiği hatırlanacak olursa 20 yıl gibi bir zaman dilimi ortaya çıkar. Sosyal hareketlerde 20 yıl çok kısa bulunmakta yani ‘çok yakın’ görülmektedir. Başka bir ayetin ifadesiyle insanoğlu aceleci bir fıtrata sahiptir. Bütün bunları bir arada değerlendirdiğimizde varacağımız nokta şudur ki “Meta nasrullah?” bir şikâyet cümlesi olmaktan çok bir yardım çağrısı ve bir dua cümlesidir. Teslimiyetin belki de duaya dönüşmüş en güzel halidir.   BİZİZ ENSARULLAH(Allah yolundaki yardımcılar)   ‘’Ey iman edenler, Allah'ın (Dininin) yardımcıları olun (ve Hakk davanın gayretini çekin) . Şunun gibi ki; Meryem oğlu İsa Havarilere: "Allah'a (giden yolda ve Hakk davası uğrunda) benim yardımcılarım kimlerdir?" demişti de, Havariler de; "Allah'ın yardımcıları bizleriz" (diye yanıt vermişlerdi.) Böylece İsrailoğullarından bir topluluk iman etmiş, bir topluluk da inkâr etmişti. Sonunda Biz iman edenleri düşmanlarına karşı destekleyince, onlar da üstün gelmişlerdi.’’ (Saff 14)   ‘’İsa, onların inkârlarını sezince, “Allah yolunda yardımcılarım kim?” dedi. Havariler, “Biziz Allah yolunun yardımcıları. Allah’a iman ettik. Şahit ol, biz müslümanlarız” dediler.’’ (Ali İmran 52)   Ensar, yardım edenler anlamındadır. Bunun için, Peygamberimiz ve Mekke’den hicret eden muhacirleri barındırıp onlara yardım eden Medine halkına ensar denilmiştir. Ensarullah; Allah’ın yardımcıları demektir. Allah, Samet’tir, hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Muhtaç olan kullardır. Ensarullah; Allah’ın dinini ve düzenini koruyan ve bu hususta elden gelen gayreti sarf eden kimseler demektir. Hac 40: “...Allah, kendi dinine yardım edene elbette yardım eder. Kuşkusuz Allah, kuvvetlidir, galiptir.” Peygamberler ve onlara tabi olanlar, zalim düzenler ve cehalet ile mücadele etmişler, insanları hak ve adalet esasına dayanan adil bir düzene davet etmişlerdir. Allah, hak davanın hâkim olması için cihat edenlerin ayaklarını, davalarında sabit tutar.   Evet ‘’Ensar olmak’’ çok önemli. Allah hepimize ensar olmayı nasip etsin. Mekke’den Medine’ye hicrette, Hz. Peygamberimize ve muhacirlere kucak açıp tüm imkânlarıyla yardım eden Medineli Müslümanlar... Allah, bütün müminleri ensar olmaya davet ediyor. Kulluk şuuru ile İslami sorumlulukları kuşanmaya bundan daha mükemmel bir teşvik tarzı mümkün olmaz. Ensarullah; Allah’ın yardımcıları... Allah’ın yardımıyla buluşmanın ve O’na kavuşmanın yolu... Allah’ın davasını sahiplenmek, Allah’tan bize sunulanı O’nun yolundan esirgememek ne büyük şereftir. Bu hak davada, ‘Ben yalnız yaparım, mücadelemi tek başıma verebilirim’ anlayışı esas alınmıyor. Müşterek sorumluluğa çağrı yapılıyor, ümmet olma şuuru tescilleniyor. “Birlikte yola çıkabileceğim kim var?” Bir teşkilatlanma telkini... Tek tek değil; birlikte, müştereken ensarullahız. Ben değil, biz. Tekil değil, çoğul zamiri. Ensar: “Ya Resulüllah, eğer savaşmamızı istersen biz sana İsrailoğlularının Musa’ya dedikleri gibi ‘Sen ve Rabbin gidin savaşın. Biz burada oturacağız’ demeyiz. Bizi Berku’l-Ğamad’a sevk etmiş olsan bile senin peşinden gideriz. Bize, denize dalmamızı emretmiş olsan, tereddütsüz dalarız...” duruşuna sahip olmaktır. Burada, İslam düzeninin hangi ruhla kurulduğunu görüyoruz. Gözünü ve gönlünü dünyaya değil; dünyanın ötesine çevirmiş bir ensar... Saadet asrından asrımıza yürüyen ensar bilinci... Ve şimdi bizler,“ensarsız” bir dünyanın garipliğini yaşıyoruz. İman edenlerin gündemini ve görevini belirleyen soru; kim ensar olacak? Bu asırda ensar olmak, bilinçli bir iman ve şuura sahip olmakla mümkündür.   İLAHİ YARDIM BEKLEYENLER   Allah’ın yardımını bekleyenler, Allah’ın dinine yardım etmelidir. Allah, yarattığı her şeyi güzel yapmıştır, insanı da en güzel biçimde yaratmıştır. İnsana şekil verip şeklini güzel yapan ve onları temiz ve güzel besinlerle rızıklandıran Allah’tır. Allah, insanı şan ve şeref sahibi kılarak ona ikram etmiş, güzel rızklar vermiş, yarattıklarının çoğundan üstün kılmıştır. Gökleri ve yeri yaratan, gökten suyu indirip onunla rızk olarak bize türlü meyveler çıkaran, izni ile denizde yüzüp gitmeleri için gemileri emrimize veren, nehirleri de bize akıtan ancak Allah’tır. Adetleri üzere seyreden güneşi ve ayı bize faydalı kılan, geceyi ve gündüzü istifademize veren yine Allah’tır. O, yerde ne varsa hepsini bizim için yaratmıştır. O bize istediğimiz her şeyden vermiştir. Eğer Allah’ın nimetlerini sayacak olsak, onu sayamayız. Bunca nimet ve ihsanını sunan Allah Teâlâ insanları ancak kendisine ibadet-kulluk yapsınlar diye yaratmıştır. Kur’an’ın nazarında, hayat bir imtihan, daha doğrusu bir imtihanlar zinciridir. Ölüm ve hayat bu imtihan içindir. Allah’ın dünya ve ahirette yardımını ve vaat ettiği cenneti kazanabilmesi için, insanın hayatı boyunca tabi tutulacağı imtihanlarda İlahi yardıma layık olduğunu ispatlaması lâzımdır. Bu imtihanlar, gerçekten iman edenlerle etmeyenleri birbirinden ayırır. İnsandan kendine doğru adım atmasını isteyen Rabbimiz, dünya imtihanını kazanması için insandan gayret ve çaba ister. Bu çabanın özünde, hakkı üstün tutan bir zihniyete sahip olmak vardır. Zahmetsiz rahmet olmaz. Allah sebeplere mahkûm değildir ama dünyayı bir sebepler kanununa bağlı kılmıştır. Yere eken göğe bakar. Yere bir şey ekmeyen kimsenin göğe bakıp yağmur ve rahmet bekleme hakkı yoktur. Tarlaya tohum ekmeden, yani fiili dua yapmadan, kimsenin Allah’tan ekin istemesi doğru olmaz. Sünnetullah dediğimiz Allah’ın evrendeki değişmez kanunları, hep sebep, sonuç ilişkilerine oturtulmuştur. Bütün insanlığın kurtuluşa ve huzura ulaşabilmesi için, yani ; yeni bir Asrı Saadet dünyasının kurulması; hakka inananların  gayretlerine bağlanmıştır. Selam hidayete tabi olanlara olsun.   Yazımıza Kur’an’an bir dua ayeti ile son verelim inşallah.’’ Allah, hiç kimseye güç yetireceğinden (kapasitesinden) başkasını yüklemez. (Herkesin) Kazandığı (iyilikler) lehine, kazandırdıkları (veya sebep oldukları kötülükler ise) kendi aleyhinedir. "Rabbimiz, unuttuklarımızdan veya yanıldıklarımızdan dolayı bizi sorumlu tutma! Rabbimiz; bize, (haddini aştıkları ve azıp şımardıkları için) bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır (sorumluluklar) yükleyip (bizi bunaltma!) Rabbimiz, kendisine güç yetiremeyeceğimiz şeyi bize taşıtma! Bizi affet. Bizi bağışla. Bizi esirgeyip acı! Sen bizim Mevlâ’mızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et. (Nusret ve muvaffakiyet verip zafere eriştir. Amin.)’’ (Bakara 286)   Selametle Kalın. Aklı Selim,Kalbi Selim,Hissi Selim,Zevki Selim.    
Ekleme Tarihi: 23 Aralık 2020 - Çarşamba

DUA 2 (Dua Olmak Nedir? )

 

 

Geçen yazımızda; Dua, bir parçası olmaktır demiştik. Yani; Dua ettiğin ailenin bir parçası olmaktır, dua ettiğin coğrafyanın,ümmetin , arkadaşlarının, iş yerinin,  en önemlisi de Allah’ın rızasının bir parçası olmaktır.İşte tüm bu güzelliklere ‘’ Dua Olmak ‘’diyebiliriz…

 

Tüm insanlar dua eder.Öyle ya da böyle.Ama esas olan ‘’Dua Olmak’’tır.Elbette birbirimize dua edeceğiz lakin önemli olan birbirimize ve tüm yaratılmışlara dua olabiliyor muyuz?

Dua olmak;bir muhtacın ihtiyacını gidermektir.’’Meta Nasrullah’’ çığlığına,’’Biziz Ensarullah’’ diye cevap verebilmektir.Maddi-manevi,fiili olarak veye gözyaşları ile beraber yapılan samimi bir dua ile…

 

 Yani; Sınırlı olan insan, Sınırsız Olandan alır ve yine sınırlı olan insanlara aktarmaya devam eder. Bizler  aciz ve yetersiziz. Yetersiz olan sevgimizi, sevincimizi, esenliğimizi, huzurumuzu, bereketimizi insanlara vermekte zorlanıyoruz  ,işte dua bunu sağlar bize...

 

Yüce Rabb’imiz “Duanız(Davanız,Takvanız) olmasa Allah size ne diye değer versin?” (Furkan, 77) buyurarak, duanın Allah’a değil, insana değer kattığını hatırlatmaktadır.

 

Bir Allah dostunun şu anlatısı sanırım meramımızı çok daha iyi anlatacaktır.

Kurak geçen bir yaz gününde cemaat Cuma namazı sonrası Camii imamı ile beraber kuruyan hatarlarını kurtarma ümidiyle bozkıra yağmur duasına gider.Hacet namazları kılınır, dualar edilir, kurbanlar kesilir ama gökyüzünden tek damla yağmur düşmez yine!.Cemaat boynu bükük tekrar kasabaya geri döner.

 

Aradan bir kaç gün geçer ve bir Allah dostunun yolu kasabaya düşer.Kasaba halkı Allah dostunun yanına gelerek kendileri için yağmur duasına çıkmasını söyler ancak Allah dostu yağmur duası yerine kasabayı beraber gezmeyi önerir halka.Halk şaşkınlık ve merakla birlikte Allah dostunun ardına düşer, evleri dolaşmaya başlarlar.

 

3-5 evi dolaştıktan sonra damı çökük kapısı kırık bir eve rastlarlar ve Allah dostu kapıdan içeri doğru seslenip ev hanesini dışarı çağırır..İçerden orta yaşlarda üzeri yamalı bir kadın ve iki yetim kız çıkar.

Allah dostu hâl hatır sorduktan sonra evin beyinin kalp krizi geçirip erken yaşta öldüğünü ve kadınında iki yetim kızıyla kaldığını öğrenir.Allah dostu kadın ile hasbihal ettikten sonra küçük kızlara kendisinden istekleri olup olmadığını sorunca kızlardan birisi çatıları için kiremit diğeri de kendisi için yeni bir ayakkabı ister.

 

Allah dostu hemen yanındaki cemaate evin damı için kiremit ve diğer kız için ayakkabı alınmasını buyurur.Kiremitler ve ayakkabılar geldikten sonra Allah dostu küçük kızlara "En çok ne için dua edersiniz, söyleyin bakalım dedenize" diye sorar! Kızlardan birisi, "Yağmur yağdığında damımız eski olduğu için evimiz ıslanmasın diye Allah'tan yağmur yağdırmamasını isterim hep" der!Diğer kız ise, "Ben de Ayaklarım yağmurlu havalarda ıslanıyor diye Allah'tan yağmur yağdırmamasını istiyorum hep" demiş!.

 

Allah dostu bu sözlerden sonra yanındaki cemaate dönerek, "Sadece Allah'ın kudretinde olan bir duayı etmeden önce kendi kudretinizle birinin duasını yerine getirmediğiniz(Başkalarının Duası olmadığınız) sürece duanız kabul olmaz eyy cemaat" diyerek meseleyi özetlemiş!.

 

Yani dostlar; bugün yaşadığınız kuraklıklar için rahmet yağmurları  duaları yerine o Allah dostunun yaptığını yapmanız daha makbuldür Vesselam!.

 

 

META NASRULLAH(Allah’ın Yardımı ne zaman)

 

‘’Ey Müslümanlar!) Size ne oluyor (ve nasıl bir vicdani sorumsuzluğa kayıyorsunuz) ki; "Ya Rabbi, ehli (ve idarecileri) zalim olan şu ülkeden (ve şu düzenden) bizi kurtar, bize Kendi katından bir sahip gönder ve bize Kendi rahmetinden bir yardımcı ver" diye yalvarıp duran erkek, kadın ve çocuklardan oluşan aciz ve çaresiz kimseleri kurtarmak için Allah yolunda (çalışıp) çarpışmıyorsunuz? (Bu duyarsızlık ve nemelâzımcılık imani ve vicdani bir tavır değildir).’’ (Nisa 75)

 

Dünyanın her yerinde ,sesi kısılan mazlumların son bir ümitle; "Meta Nasrullah" dediğine şahitlik ediyoruz.Çileli, mahzun ve titrek sesleriyle dilekçelerini Allah›a arz ile “meta nasrullah; Allah›ın yardımı ne zaman?” diyen mazlumlar, çocuklar ve kadınlar... Bunların derdini Kızılhaç mı, Birleşmiş Milletler mi, Uluslar Arası Af Örgütü mü çözecek? İnsanımızın acısını ve yardım talebini onlara mı ihale ettik yoksa? Kafelerde şaşkın gençliğin, tuhaf görüntüsü aldatmasın bizi... Uyuşturucu mafyasının materyali nesillerin, derinden “men ensari?” sorusunu seslendirmekte olduğuna şahit olabiliriz. Stadyumlardaki coşku bir huzur ve tatminin değil; bir isyanın ve intikamın ifadesi olsa gerek... Tüm bunlar ensarsızlığın bedeli olarak ele alınamaz mı?

İslam milleti olarak güvenimizi ve gücümüzü yenileyerek: “biziz ensarullah” diyebilmeliyiz artık. Diyebilmeliyiz ki, insanlık dünya Siyonizm’inin zulmünden kurtulsun ve yeni bir saadet dünyası kurulabilsin.

 

‘’Yoksa siz, daha önce gelip geçen (kavimlerin durumu) başınıza gelmeden (onların İslam yolunda ve imtihan amacıyla çektiklerini siz de çekmeden; dünyada Adil Devlete erişeceğinizi, ahirette ise) cennete gireceğinizi mi zannettiniz? Onlara öylesine yoksulluk ve hastalıklar dokunmuş ve öylesine sarsılmışlardı ki, sonunda peygamber ve onunla birlikte iman eden kimseler; “Allah'ın yardımı ne zaman?” diyecek (kadar çaresiz kalmışlar ama buna rağmen davalarından asla caymamışlardı. Sadakat ve samimiyetlerini böylece ispat ettikten sonra) İyi bilin ve bekleyin ki, artık Allah'ın yardımı yakında erişecektir.’’ (Bakara 214)

 

Rabbimizin ayetindeki vurgular, dikkat etmemiz gereken noktalardır. Ayet, insan olarak tökezleyeceğimiz durumları adeta haber vererek ‘elâ’ (dikkat edin) diyerek uyarıyor. Verilen cevap ise hiçbir şüpheye meydan bırakmayacak şekilde ‘inne’ tekid edatı ile perçinleniyor. ‘İnne’ “Muhakkak ki Allah’ın yardımı yakındır.”

Burada gönüller ferahlıyor. Müjdeyle seviniyor ve coşuyoruz. Ancak ayet ve Rasûl ortamından, bulunduğumuz hayat ortamına geri döndüğümüzde bir bakıyoruz ki günler, aylar geçiyor zulümler devam ediyor; şehitlerin sayısı günbegün artıyor. O zaman ayetin muradını ve hangi kısmı eksik anladığımızı tekrar sorgulamamız ve üzerinde tefekkür etmemiz gerekiyor.

 

 

 Peki Allah’ın Yardımı Yakın’dır Ne Demek?

Bunun için şu üç noktayı irdelememiz gerek.

1.Nokta: Allah’ın yardımı nedir? Her zaman fetih, zafer, iyileşme, kurtulma, başa geçme gibi dünyada görülecek başarı cinsinden bir şey midir? Şehadet de bazen en büyük kurtuluş ve yardım olamaz mı?

2.Nokta: Üzerimize düşeni gerçekten yaptık mı? Yani zulüm altında kalmamak için gerekli çabayı gösterdik mi? Çare ve çözüm üzerinde yeterince çalıştık mı? Diyalog ya da hicreti denedik mi? Ya da acaba Uhud okçuları gibi yerimizi terk ettik de o yüzden mi başımıza bu musibet geldi?

3.Nokta: Yakın ne demek? Müslüman olmayanların dahi kabul ettikleri bir gerçek var ki Hz. Muhammed’in yani Rasûlullah Efendimizin hareketi, toplumları dönüştürme açısından en hızlı sosyal ve siyasal dönüşümlerden biridir. Vahyin 610’da gelip Mekke fethinin 630’da gerçekleştiği hatırlanacak olursa 20 yıl gibi bir zaman dilimi ortaya çıkar. Sosyal hareketlerde 20 yıl çok kısa bulunmakta yani ‘çok yakın’ görülmektedir. Başka bir ayetin ifadesiyle insanoğlu aceleci bir fıtrata sahiptir.

Bütün bunları bir arada değerlendirdiğimizde varacağımız nokta şudur ki “Meta nasrullah?” bir şikâyet cümlesi olmaktan çok bir yardım çağrısı ve bir dua cümlesidir. Teslimiyetin belki de duaya dönüşmüş en güzel halidir.

 

BİZİZ ENSARULLAH(Allah yolundaki yardımcılar)

 

‘’Ey iman edenler, Allah'ın (Dininin) yardımcıları olun (ve Hakk davanın gayretini çekin) . Şunun gibi ki; Meryem oğlu İsa Havarilere: "Allah'a (giden yolda ve Hakk davası uğrunda) benim yardımcılarım kimlerdir?" demişti de, Havariler de; "Allah'ın yardımcıları bizleriz" (diye yanıt vermişlerdi.) Böylece İsrailoğullarından bir topluluk iman etmiş, bir topluluk da inkâr etmişti. Sonunda Biz iman edenleri düşmanlarına karşı destekleyince, onlar da üstün gelmişlerdi.’’ (Saff 14)

 

‘’İsa, onların inkârlarını sezince, “Allah yolunda yardımcılarım kim?” dedi. Havariler, “Biziz Allah yolunun yardımcıları. Allah’a iman ettik. Şahit ol, biz müslümanlarız” dediler.’’ (Ali İmran 52)

 

Ensar, yardım edenler anlamındadır. Bunun için, Peygamberimiz ve Mekke’den hicret eden muhacirleri barındırıp onlara yardım eden Medine halkına ensar denilmiştir. Ensarullah; Allah’ın yardımcıları demektir. Allah, Samet’tir, hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Muhtaç olan kullardır. Ensarullah; Allah’ın dinini ve düzenini koruyan ve bu hususta elden gelen gayreti sarf eden kimseler demektir. Hac 40: “...Allah, kendi dinine yardım edene elbette yardım eder. Kuşkusuz Allah, kuvvetlidir, galiptir.” Peygamberler ve onlara tabi olanlar, zalim düzenler ve cehalet ile mücadele etmişler, insanları hak ve adalet esasına dayanan adil bir düzene davet etmişlerdir. Allah, hak davanın hâkim olması için cihat edenlerin ayaklarını, davalarında sabit tutar.

 

Evet ‘’Ensar olmak’’ çok önemli. Allah hepimize ensar olmayı nasip etsin. Mekke’den Medine’ye hicrette, Hz. Peygamberimize ve muhacirlere kucak açıp tüm imkânlarıyla yardım eden Medineli Müslümanlar... Allah, bütün müminleri ensar olmaya davet ediyor. Kulluk şuuru ile İslami sorumlulukları kuşanmaya bundan daha mükemmel bir teşvik tarzı mümkün olmaz. Ensarullah; Allah’ın yardımcıları... Allah’ın yardımıyla buluşmanın ve O’na kavuşmanın yolu... Allah’ın davasını sahiplenmek, Allah’tan bize sunulanı O’nun yolundan esirgememek ne büyük şereftir. Bu hak davada, ‘Ben yalnız yaparım, mücadelemi tek başıma verebilirim’ anlayışı esas alınmıyor. Müşterek sorumluluğa çağrı yapılıyor, ümmet olma şuuru tescilleniyor. “Birlikte yola çıkabileceğim kim var?” Bir teşkilatlanma telkini... Tek tek değil; birlikte, müştereken ensarullahız. Ben değil, biz. Tekil değil, çoğul zamiri. Ensar: “Ya Resulüllah, eğer savaşmamızı istersen biz sana İsrailoğlularının Musa’ya dedikleri gibi ‘Sen ve Rabbin gidin savaşın. Biz burada oturacağız’ demeyiz. Bizi Berku’l-Ğamad’a sevk etmiş olsan bile senin peşinden gideriz. Bize, denize dalmamızı emretmiş olsan, tereddütsüz dalarız...” duruşuna sahip olmaktır. Burada, İslam düzeninin hangi ruhla kurulduğunu görüyoruz. Gözünü ve gönlünü dünyaya değil; dünyanın ötesine çevirmiş bir ensar... Saadet asrından asrımıza yürüyen ensar bilinci... Ve şimdi bizler,“ensarsız” bir dünyanın garipliğini yaşıyoruz. İman edenlerin gündemini ve görevini belirleyen soru; kim ensar olacak? Bu asırda ensar olmak, bilinçli bir iman ve şuura sahip olmakla mümkündür.

 

İLAHİ YARDIM BEKLEYENLER

 

Allah’ın yardımını bekleyenler, Allah’ın dinine yardım etmelidir. Allah, yarattığı her şeyi güzel yapmıştır, insanı da en güzel biçimde yaratmıştır. İnsana şekil verip şeklini güzel yapan ve onları temiz ve güzel besinlerle rızıklandıran Allah’tır. Allah, insanı şan ve şeref sahibi kılarak ona ikram etmiş, güzel rızklar vermiş, yarattıklarının çoğundan üstün kılmıştır. Gökleri ve yeri yaratan, gökten suyu indirip onunla rızk olarak bize türlü meyveler çıkaran, izni ile denizde yüzüp gitmeleri için gemileri emrimize veren, nehirleri de bize akıtan ancak Allah’tır. Adetleri üzere seyreden güneşi ve ayı bize faydalı kılan, geceyi ve gündüzü istifademize veren yine Allah’tır. O, yerde ne varsa hepsini bizim için yaratmıştır. O bize istediğimiz her şeyden vermiştir. Eğer Allah’ın nimetlerini sayacak olsak, onu sayamayız. Bunca nimet ve ihsanını sunan Allah Teâlâ insanları ancak kendisine ibadet-kulluk yapsınlar diye yaratmıştır. Kur’an’ın nazarında, hayat bir imtihan, daha doğrusu bir imtihanlar zinciridir. Ölüm ve hayat bu imtihan içindir. Allah’ın dünya ve ahirette yardımını ve vaat ettiği cenneti kazanabilmesi için, insanın hayatı boyunca tabi tutulacağı imtihanlarda İlahi yardıma layık olduğunu ispatlaması lâzımdır. Bu imtihanlar, gerçekten iman edenlerle etmeyenleri birbirinden ayırır. İnsandan kendine doğru adım atmasını isteyen Rabbimiz, dünya imtihanını kazanması için insandan gayret ve çaba ister. Bu çabanın özünde, hakkı üstün tutan bir zihniyete sahip olmak vardır. Zahmetsiz rahmet olmaz. Allah sebeplere mahkûm değildir ama dünyayı bir sebepler kanununa bağlı kılmıştır. Yere eken göğe bakar. Yere bir şey ekmeyen kimsenin göğe bakıp yağmur ve rahmet bekleme hakkı yoktur. Tarlaya tohum ekmeden, yani fiili dua yapmadan, kimsenin Allah’tan ekin istemesi doğru olmaz.

Sünnetullah dediğimiz Allah’ın evrendeki değişmez kanunları, hep sebep, sonuç ilişkilerine oturtulmuştur. Bütün insanlığın kurtuluşa ve huzura ulaşabilmesi için, yani ; yeni bir Asrı Saadet dünyasının kurulması; hakka inananların  gayretlerine bağlanmıştır.

Selam hidayete tabi olanlara olsun.

 

Yazımıza Kur’an’an bir dua ayeti ile son verelim inşallah.’’ Allah, hiç kimseye güç yetireceğinden (kapasitesinden) başkasını yüklemez. (Herkesin) Kazandığı (iyilikler) lehine, kazandırdıkları (veya sebep oldukları kötülükler ise) kendi aleyhinedir. "Rabbimiz, unuttuklarımızdan veya yanıldıklarımızdan dolayı bizi sorumlu tutma! Rabbimiz; bize, (haddini aştıkları ve azıp şımardıkları için) bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır (sorumluluklar) yükleyip (bizi bunaltma!) Rabbimiz, kendisine güç yetiremeyeceğimiz şeyi bize taşıtma! Bizi affet. Bizi bağışla. Bizi esirgeyip acı! Sen bizim Mevlâ’mızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et. (Nusret ve muvaffakiyet verip zafere eriştir. Amin.)’’ (Bakara 286)

 

Selametle Kalın.

Aklı Selim,Kalbi Selim,Hissi Selim,Zevki Selim.

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve adanagundemi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.

deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler 2023 acotr.org https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler 2023 casino siteleri deneme bonusu veren siteler