Kahve Kitap

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ NEDEN İPTAL EDLMELİ

SİVİL TOPLUM 30.08.2019 - 10:15, Güncelleme: 26.12.2020 - 09:55
 

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ NEDEN İPTAL EDLMELİ

İstanbul Sözleşmesine tepkiler çığ gibi. Peki bu sözleşmede neler var. Detayı haberdeii

Aileyi İfsat eden #İstanbulSözleşmesi Bugün 14Mart2012 imzalandı  Sizde İMZAlayın    #İstanbulSözleşmesiİptalOlsun AileMeclisi.net ailemeclisi.com ailemeclisi.org     #EşcinsellikTerörüneİnsanlığıYoketmeSavaşınaDurDe 15MartCuma istanbul/FâtihCamii Konya/Veyiszade Ahlaksızlığa Karşı 3Maymunluk Suçtur @AileMeclisleri      Büyük Tehlike: Feminist Kadın Terörü   Ülkemizi büyük bir “kadın terörü” tehlikesi bekliyor. İstanbul sözleşmesi ile başlayan süreç, kontrolü zor noktalara doğru gidiyor. İstanbul sözleşmesinin acilen iptal edilmesi lazım.   Şu anki aile kanunlarımıza kaynaklık eden 2011 deimza edilen 14 mart 2012 de TBMM tarafından kabul edilen ve hiç çekince koymadan ilk imzalayan ülke olduğumuz için “İstanbul sözleşmesi” diye anılan sözleşme Neden iptal edilmeli? Sözleşmenin bazı maddelerine yakından bir bakalım.   1-“Sözleşmenin amacı” bölümünde şöyle diyor:   “d-Kadına yönelik şiddeti ve aile içi şiddeti ortadan kaldırmak amacıyla uluslararası işbirliğini geliştirmek”   Öncelikle bu sözleşmeyi imzalayarak ülkemizde baş edemediğimiz, yurt dışından destek almak zorunda kaldığımız, bir kadına şiddet problemimiz olduğunu kabul etmiş olduk, yıl 2011.   2011 yılda nüfusumuz 73 milyon ve ülkede 121 kadın öldürülmüş ve bunların çoğu da cinsiyetlerinden dolayı yani kadın olduğu için değil, katil ile aralarında bir problem olduğu için öldürülmüş. Yani ülkemizde kadına şiddet uluslararası yardım isteyecek boyutta değil.   Ayrıca Avrupa ülkelerinde kadına şiddet ve cinsel taciz yaşam tarzlarından da kaynaklanarak alkol, uyuşturucu, gece hayatı gibi etkenlerle bizdekinden binlerce kat daha fazla. Yapılan araştırmalarda şiddette alkol etkisi yüzde seksenlerde.   Kendi ülkelerinde şiddeti çözememiş, şiddetle baş edememiş insanların, bize yol gösterme gibi bir lüksü olmamalıydı. Bu sözleşmeyi önümüze dayayanlara “Siz kendi ülkenize bakın, bizde kadına şiddet sorunu yok” dememiz gerekirken ezik ezik sözleşmeyi imzalamışız.   Ardından da sözleşme şartlarını yerine getirmek için 6284 nolu kanunu çıkarmışız.   6284 nolu kanuna kısaca “kadın ve erkeği birbirine düşman etme kanunu” diyebiliriz.   6284 ile her yıl yüz elli bine yakın erkek evinden atıldı. Sudan sebeplerle sokağa atılan, mahallesine bile giremeyen, cinnet geçiren erkekler sebebiyle cinayet sayısını artmış.   İstanbul sözleşmesi ve 6284 ten sonra kadına yönelik şiddette gelinen nokta.   201f de 121   2018 de 490   Yani çok açık ve net olarak belli ki bu sözleşme ve kanun ülkemizde kadına yönelik şiddeti kat be kat artırmıştır. Yukarıdaki verilere bakarak ilkokul çocuğunun bile anlayacağı sonuçları yetkililer ve siyasiler neden anlamak istemiyor. Ve ısrarla sözleşmeyi devam ettiriyorlar? Daha çok kadın ölmesini isteyen kimler?   2- Madde 3 de “Tanımlar” başlığında şöyle diyor:    İşbu Sözleşmenin amacına ulaşması için:   “a-kadına yönelik şiddet’’ kadına yönelik ayrımcılığın bir türü ve bir insan hakkı ihlali olarak anlaşılmaktadır. İster kamu hayatında ister özel hayatta meydana gelsin, baskı veya rastgele özgürlüğünü engelleme de dâhil kadınların fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik zararı veya ızdırabı ile sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel olan tüm eylemler toplumsal cinsiyete dayalı şiddet anlamına,   Sözleşmenin en temel problemi burada. Şiddet dedikleri  sadece fiziksel şiddet  değil, psikolojik şiddeti de kapsıyor. Öncelikle şiddeti “Kadına şiddette hayır” diye şiddetin içinden kadını çekip aldığımızda, kadın dışında kalanlara şiddet olabilir, pek de önemli değil, gibi bir anlam çıkıyor.  Fiziksel şiddette de insan temelli bakılmalı. Bir erkeğe de fiziksel şiddet uygulandığında cezalandırılmalı ve bizim kanunlarımız bunun için yeterli olmalı. Kanunlarımız yetersizse kanunlarımız düzeltilmeli. Kendi insanını korumak için yurt dışından destek almaya ihtiyacımız olmamalı.   Psikolojik şiddet, kavramı çok geniş bir kavram. Erkeğin sesini yükseltmesi, sinirlenmesi, kızdığı zaman ters ters bakması ya da ağır bir söz söylemesi hepsi bunun içine dahil. Kadın bunları kocasına yaptığında psikolojik şiddet sayılmıyor fakat erkek kadına yaptığında şiddet oluyor. Dünyanın en iki yüzlü ve adaletsiz sözleşmesi bu olsa gerek. Ayrıca özgürlüğünü kısıtlamayı özellikle belirtmişler. Erkek karısına “nereye gidiyorsun?” diye sorsa ya da karısının gitmesini istemediği yer olsa suç oluyor. Erkek karısının gittiği geldiği yere karışamaz bu sözleşmeye göre. Fakat kadın kocasının gittiği geldiği yerleri karışabilir, erkeğin ailesi ile görüşmesine problem çıkarabilir bunlar suç sayılmaz. 3- Tanımlar bölümünde bir de ola ki bilmeyiz diye toplumsal cinsiyet tanımı yapmışlar.   ‘’c-Toplumsal cinsiyet’’ belli bir toplumun kadınlar ve erkekler için uygun gördüğü sosyal olarak inşa edilen roller, davranışlar, etkinlikler ve yaklaşımlar anlamına gelir.”   Kısacası kadın ve erkek doğmamız önemli değil, bize kadın ve erkek olmayı toplum öğretiyor ve kadına kadınlıkla ilgili rol beklentisi şiddet sayılıyor. Kadın ve erkeğin birbiri ile evlenmesi de toplumun, dinin, örfün dayatması.   Toplumsal cinsiyete göre kişi kendi cinsini mi karşı cinsi mi ya da her ikisini mi cinsel olarak tercih edecek buna kendi karar verecek. Kısacası LBGT önlenmemeli, hatta toplumsal cinsiyet eşitliği altında yaygınlaştırılmalı, diyor. Kabul etmişiz.   4- Tanımlar bölümünde:    ‘’d-‘Toplumsal cinsiyete dayalı şiddet’ kadına kadın olmasından dolayı uygulanan ve kadınları orantısız biçimde etkileyen şiddet anlamına gelir.”   Bunun da kısaca açıklaması ve 6284 ile uygulanışı şöyle: Erkek ev hanımı da olsa karısından yemek yapmasını talep edemez çünkü yemek yapmak kadınlara toplumun yüklediği roller sayılıyor, toplumsal cinsiyet eşitliğine göre. Erkeğin karısından yemek yapmasını talep etmesi şiddet sayılıyor ve kadın kocasını şikayet ederse haklı bulunuyor ve kocaya evden uzaklaştırmayla başlayan ve hapis cezası ile sonlanan ceza uygulanıyor.   Fakat kadın kocasından her şeyi talep edebiliyor. Erkek evin masraflarını karşılamıyorsa, karısına onun istediği kadar para vermiyorsa, sözleşmeye göre ekonomik şiddet sayılıyor ve yine erkek cezalandırılıyor. Kadın toplumsal rollere mecbur değil fakat erkek mecbur. Bu ne kurnazlık!   5- Tanımlarda gözden kaçmaması gereken bir madde daha var.   ‘’f-kadın’’ kelimesi 18 yaşın altındaki kız çocuklarını da içerir.   Bu ayrı bir rezalet. Doğumdan itibaren kız çocuklarını “kadın” olarak tanımlıyor ve aslında pedofiliyi destekliyor. 6- Madde 4    Temel Haklar, Eşitlik ve Ayrımcılık Yapmama, başlığında:   1-….“Bireylerin cinsiyet, toplumsal cinsiyet… cinsel tercih/yönelim, toplumsal cinsiyet kimliği… özellikle mağdurların haklarını korumaya yönelik tedbirler başta olmak üzere işbu Sözleşme hükümlerinin Taraflar tarafından uygulanması güvence altına alınmıştır.”   Bu madde ile cinsel tercih ve istediğin tarafa cinsel yönelim normal kabul edilmiş ve güvence altına alınmış olduğu netleştiriliyor. Bu maddenin devamında şöyle bir cümle var ki akıllara ziyan.   “Kadına yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin önlenmesi ve kadınların korunması için gerekli olan özel tedbirler, hali hazırdaki Sözleşme kapsamında ayrımcılık olarak kabul edilmeyecektir.”   Dedim ya dünyanın en kurnaz, en iki yüzlü ve insanı aptal yerine koyan sözleşme metni. Yukarıdaki cümleyle aslında yaptıklarının cinsiyetçilik olduğunu, ayrımcılık olduğunu kabul ediyorlar fakat “bunlar cinsiyetçilik sayılmaz” diye de işi garantiye alıyorlar.   “Kadın beyanı esastır” diye bir cümle var, bu sözleşmeye dayandırılarak çıkarılan 6284 nolu kanunda. Dünyanın en cinsiyetçi söylemi fakat Batılı kumandanlarımız bu cinsiyetçilik sayılmaz diyorsa sayılmıyordur diye inanmamızı bekliyorlar.    7-  Madde 6     Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Politikalar, başlığında:   “Taraflar işbu Sözleşme hükümlerinin uygulanmasında ve etkilerinin değerlendirilmesinde toplumsal cinsiyet bakış açısına yer vermeyi ve kadın erkek eşitliği ve kadınların güçlendirilmesine yönelik etkili politikalar geliştirmeyi ve uygulamayı taahhüt ederler.”   Hükumet yetkilileri bu sözleşmeye imza attıktan itibaren devletin tüm kurumlarında toplumsal cinsiyet eşitliği politikaları başladı ve son hızla devam ediyor, bütün bakanlıkların bünyesinde. Milli Eğitim de dahil. Zaten kurnazlar çocuklarımızın cinsiyet özelliklerini bozmak için sözleşmede başka bir madde ile de tekrar ele almışlar. Eğitim bölümünde  “öğretim materyallerine resmi müfredata ve eğitimin her seviyesine eklenmesi için gerekli adımları atar..” demişler.   2012 den beri Milli Eğitim kitaplarında bütün kadın ve erkek rolleri çıkarıldı ve resimlerde de mümkün olduğu kadar cinsiyeti belirsiz tipler kullanılıyor. Ayrıca öğretmenlere ara ara toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimi veriliyor ki çocukları ona göre yetiştirsinler.   Geçenlerde tepki gösterdiğimiz ETCEP projesi bu işin sadece bir ayağı. Milli Eğitim kitapları dışında okullarda aktif olarak bu eğitimi verecekti. 162 pilot okulda uygulama yapıldı. “Erkek çocuklarına ‘rahmin kadar konuş’ gibi iğrenç pankartlar taşıttılar, kızlara erkeklere has etkinlikler, erkeklere kızlara has etkinlikler yaptırıldı. Tepkiler çok olunca Milli eğitim “proje bitti” diye açıklama yaptı. Toplumsal cinsiyet eşitliği projesi bitti gibi anlaşıldı oysa Milli Eğitim “pilot okul uygulaması bitti ” dedi. İstanbul sözleşmesi durduğu sürece Milli Eğitim bu çalışmayı bitiremez.   8-     Madde 8 de Mali Kaynaklar bölümündeki şart ise din, vatan ve aile sevdalısı herkesin yüreğine oturacaktır.   “Taraflar, sivil toplum ve sivil toplum kuruluşları tarafından yürütülenler de dahil işbu Sözleşme kapsamında yer alan her türlü şiddetle mücadele ve şiddeti önlemeye ilişkin bütüncül politikaların, tedbirlerin ve programların uygun biçimde uygulanması için yeterli mali ve beşeri kaynak tahsis eder. .”   Toplumsal cinsiyet eşitliği savunan derneklere ki ülkemizde bunların çoğu din ve devlet düşmanı ve LBGT destekçisidir, sözleşme ile taraflar bunları maddi olarak besleyeceklerine söz vermişler. Anlaşıldığına göre bu din ve devlet düşmanı derneklere sadece Avrupa fonundan değil, bizim cebimizden de para akıtılıyor. Bizim paramızla bize küfrediyorlar.   9-    Madde 9     Sivil Toplum Kuruluşları ve Sivil Toplum, başlığında:   “Taraflar, kadına yönelik şiddetle mücadelede aktif olan ilgili sivil toplum kuruluşları ve sivil toplumun çalışmalarını her düzeyde göz önünde bulundurur, teşvik eder ve destekler ve bu kuruluşlarla etkin işbirliği tesis eder. .” diyor. Bu madde gereğince o zamanın Aile Bakanı Fatma Şahin, 236 kadın derneği ile masaya oturup 6284 nolu yasa tasarısını hazırladı. Toplumsal cinsiyet eşitliği savunduğunu iddia eden derneklerin çoğunluğu PKK ve LBGT destekçisi derneklerdi. Yani 6284 PKK destekçisi din, devlet ve aile düşmanı derneklerin Aile Bakanlığı ile birlikte hazırladığı tasarı ile çıkmış oldu.   10-  Madde 12   Genel Yükümlülükler, başlığında:   1-Taraflar, kadının aşağılığı iddiasına veya kadın erkek için kalıp rollere dayanan ön yargıları, örf ve adetleri, gelenekleri ve tüm diğer uygulamalarıortadan kaldırmak amacıyla kadın ve erkeklere ilişkin toplumsal ve kültürel davranış modellerinde değişim sağlamak için gerekli tedbirleri alır.   5-Taraflar; kültür, gelenek, görenek, din veya sözde ‘’namusun’’ işbu Sözleşme kapsamındaki herhangi bir şiddet eylemi için gerekçe oluşturmamasını sağlar.   Kabul edilenler gayet açık. “Din, gelenek, örf ve tüm diğer uygulamaları ortadan kaldırmak…”   “…kadın ve erkeklere ilişkin toplumsal ve kültürel davranış modellerinde değişim sağlamak için gerekli tedbirleri alır.” Bu da gayet açık. Muhafazakar ve dindar görünen hükumetimiz de bu sözleşmeye imza atmış. Bu sözleşme iptal olmazsa Avrupa Konseyi belki kadın haklarına aykırı diye Kur’an-ı Kerimden bazı âyetleri çıkarmamızı isteyebilir, sonuçta kabul etmişiz, isteyebilirler.   11- Madde 18 Genel Yükümlülüklerde   “-çocuk mağdurlar dahil olmak üzere kırılgan bireylerin ihtiyaçlarını ele alacağını ve bu ihtiyaçların bireylere mevcut bulundurulacağını temin eder.” Diyor.   Kırılgan bireyler dediği çocuklar, kadınlar ve eşcinseller.   12- Madde 30   Tazminat, bölümünde   “1-Taraflar, mağdurların işbu Sözleşmede belirtilen suçlardan herhangi birini işleyen faillerden tazminat talep etme hakkına sahip olmalarını sağlamak üzere gerekli hukuki veya diğer tedbirleri alır.”   Kadın, eşim ya da sevgilim bana fiziksel, cinsel ya da psikolojik şiddet uyguladı, diye şikayet ederse tazminat alma hakkı oluşuyor. Zaten sözleşmede eş ve patner ayrı ayrı kullanıldığı için gayri meşru ilişkilerde aynı eşleri gibi kabul ediliyor. Ayrıca cinsel istismar iftirası atılan kişilerden de maddi tazminat talep etme hakkı doğuruyor ki bu da ayrı bir facia. İlerde 6284 e buna yönelik bir madde ekleme ihtimalleri yüksek görünüyor.   13- Madde 31  Velayet, Görme Hakkı  ve Güvenlik, başlığında:   “1-Taraflar, çocuklara ilişkin velayet ve görme haklarının belirlenmesinde, işbu Sözleşme kapsamındaki şiddet eylemlerinin göz önünde bulundurulmasını sağlamak üzere gerekli hukuki veya diğer tedbirleri alır.”   Bu şu demektir kadın kocasını psikolojik ya da fiziksel şiddet uyguladı, diye şikayet etmişse çocuğun babaya gösterilmemesi için tedbirler alır. Kısacası çocuklar babalarını görmek için annenin vicdanına bırakılıyor.   Bu yüzden çocuk haczi utancı da bir türlü düzenlenemiyor. Babaların çocuklarını görüp görmemesini de görüldüğü gibi Avrupalı Bakan kılığında bizi  komuta edenler belirliyor. Evlatlarını göremeyen boşanmış babalar da çırpınıp duruyor evlatları için. Bu sözleşme durduğu sürece babalar daha evlatlarına çok hasret kalacaklar gibi duruyor.   14- Madde 36     Tecavüz Dahil Cinsel Şiddet, bölümünde şöyle bir madde var.   “c-bir kişinin rızası olmaksızın üçüncü bir kişiyle cinsel nitelikli eylemlerde bulunmasına neden olma.”   Rıza varsa üç, beş toplu seks suç olmaz, devlette buna karışamaz. Rıza yoksa suçtur.   15- Aynı başlık altında 3. Madde de şöyle:   “Taraflar, 1. paragrafta yer alan hükümlerin iç hukuk tarafından tanındığı şekliyle eski veya şu anki eşe veya partnerlere karşı işlenen eylemler için geçerli olmasını sağlamak üzere gerekli hukuki veya diğer tedbirleri alacaklardır.”   “Eş ve eski eşe özellikle dikkat çekiliyor. Bunlar için özel kanun çıkarılsın diyor. ki 6284 çıkarıldı.  16- Madde 37     Zorla Evlilik, başlığında   “Taraflar, yetişkin bir bireyi veya çocuğu evlenmeye zorlayan kasıtlı davranışların cezalandırılmasını sağlamak üzere hukuki veya diğer tedbirleri alır.”   Bu yüzden de hükumetimiz 18 yaş altı gönüllü evlenen gençlerin dini nikahını kabul etmeyerek erkeklere tecavüzden 5 yıldan 16 yıla kadar ağır cezalar veriyor. İşin en tuhaf tarafı da şu ki erkek de 18 yaş altı olsa hapis cezası alıyor fakat kızlara hiçbir ceza yok. Genç evlilik suçsa neden kızlara da ceza verilmiyor? Aynı suçu işleyip bir taraf ceza almıyorsa çocuk değilse deli olması lazım. 18 yaş altı kızlara çocuk diyorlar fakat 18 yaş altı erkeklere ağır ceza veriyorlar. Demek ki hükumet yetkililerimiz gönüllü evlilik de olsa kadın bedenini kirletilen bir meta olarak görüyor ya da 18 yaş altı kızların aklının olmadığını düşünüyor ki kızlara bir ceza yok. Avrupa’da ise evlilik yaşı 18 fakat büyük çoğunluğunda 14 yaş sonrası gönüllü ilişkilerde ceza yok, hapis cezası hiç yok ama bizde var. Çünkü biz onların beklentilerini daha üst düzeyde karşılayacak kadar … yız.   17- Madde 40   Cinsel Taciz, başlığında   “Taraflar; bir kişinin onurunu zedelemek amacıyla veya böyle bir etkiyle istenmeyen sözlü, sözsüz veya fiziksel olarak cinsel nitelikte davranışta bulunmayı, bunların özellikle de tahrik edici, düşmanca, küçük düşürücü, yüz kızartıcı ve kırıcı bir çevre yaratarak yapılmasını cezai ve diğer yaptırımlara tabi kılmak üzere gerekli hukuki veya diğer tedbirleri alır.” Diyor.   En berbat maddelerden biri de bu. Sözlü, sözsüz cinsel sayılacak bir davranışla, fiziksel olanı aynı kefeye koyuyor. Hepsi cinsel istismar kavramı içerisine giriyor ve tacize de tecavüze de birbirine yakın cezalar veriliyor. Bu çok adaletsiz.   Bir laf atma, bir bakış ve tecavüzün aynı kefeye konması mantık dışı fakat şu an bu sözleşmeye istinaden kanunlarımız böyle uygulanıyor, Ayrıca bu iftiraya kapı açıyor. Hele bir de 6284 te “kadın beyanı esastır” kanun maddemiz olduğu için nice canlar iftira ile yanıyor. Hapiste binlerce masum var iftira ile cinsel istismar suçundan yatan. İstanbul sözleşmesi fesh olmazsa daha çok canlar yanar.   18-Madde 42       Sözde ‘’Namus’’ Adına İşlenen Suçlar Dahil Suçlar İçin   Kabul Edilemez Gerekçeler   “1-Taraflar, işbu Sözleşme kapsamında yer alan herhangi bir şiddet eyleminin gerçekleşmesini müteakiben başlatılan cezai işlemlerde kültür, gelenek, din, görenek veya sözde ‘’namus’’un bu eylemlerin gerekçesi olarak görülmemesi için gerekli yasal veya diğer tedbirleri alır.”   Namus kavramımızı “sözde” diye aşağılayarak başlayan bir madde içine dini de alarak devam etmiş. Ne anlamalıyız? Uygulama nasıl?   Daha yeni bir örneğini gördük. Kadın kocasını aldatıyor ve adam mahkeme de bunu açıkça ispat ettiği halde erkeğe kadına nafaka verilmesine hükmedildi. Namus, din gibi değerlerimizi çiğneyeceğimizin garantisini vermişiz adamlara sözleşmeyi imzalayarak.   Ya da din adına eşcinselliğe karşı çıkmak bu maddeye göre suç. Toplum tepkisinden korkulduğu için olmalı şimdilik bunu uygulamıyorlar fakat zamanla bu da uygulanacaktır.   19-Madde 44            Yargı Yetkisi “…kovuşturmanın yalnızca suç mağdurunun bildirmesi veya suçun işlendiği yerdeki devlet tarafından bilginin sunulması üzerine başlatılabileceği koşuluna bağlanmaması için gerekli hukuki veya diğer tedbirleri alır..”   Yani kadın şikayet etmese de işlem yapılmalı diyor. Mesela karı-koca kavga ediyor komşular şikayet ettiğinde de kadın şikayetçi olmasa da erkek cezalandırılmalı, diyor. İnsan aklını, iradesini hiçe sayan bir madde. Kadına diyor ki senin aklın yok, bak bu adam sana kızdı, bağırdı sen istemesen de ben seni ayırır bu adamı da cezalandırırım. Ki 6284 e dayandırılarak bu yapılıyor.   Bununla bağlantılı Madde 55 de şöyle deniyor:   ” mağdur şikayetini veya ifadesini geri alsa bile kovuşturmanın devam etmesini sağlamak üzere gerekli hukuki veya diğer tedbirleri alır.   Kadın şikayet etse ve vazgeçse 6284 e göre devlet vazgeçmiyor ve karı-koca kavgası kamu davasına dönüşüyor ve en hafifinden erkeğe 3 bin civarı para cezası veriliyor. Davanın devam etmesi karı-koca arasını soğutuyor ve boşanmalara sebep oluyor. Son yıllarda artan boşanma sayılarında 6284 ciddi rol oynuyor.   20-   Madde 45     Yaptırım ve Tedbirler   “mağdurun güvenliğini de içerebilen, çocuğun yüksek yararının başka hiçbir şekilde garanti altına alınamaması durumunda, ebeveyn hakkının elinden alınması.”   İşte burada sözleşme kadınların aleyhine de dönüyor. 6284 ü destekleyen kadınlar çok. Kadınlar ellerinde keskin kılıç gibi 6284 ü sallarken erkeğin boynunu vurma yetkisi bulunması hoşlarına gitse de erkekten sonra sıra kadınlara gelecek. Çünkü kılıcın iki tarafı da keskin.   Ve çocuğun yararına görürse devlet çocuğu aileden alabilecek. “Ebevenlik hakkını ailenin elinden alır.” diye açıkça yazıyor. Mesela anne çocuğuna kızdı, sinirlendi bir terlik fırlattı çocuk da şikayet etti. Çocuk şikayet etmeyi nerden bilecek derseniz, öğretecekler. Çocuk hakları, diye okullarda öğretiliyor fakat sıra kadınlara geldiğinde çocuklara arayacakları telefon numarasına kadar verilecektir, kadınlara yapıldığı gibi. Çocuğu annenin elinden alacaklar. Eğer anne çocuğa vurmuşsa anneye hapis cezası da olacaktır, çocuğun yüksek yararına. Batı da bunun örnekleri çok. Sıra bizim ülkemizde.    21-  Madde 46      Ağırlaştırıcı Sebepler   a-suçun iç hukuk tarafından tanınan, failin şu anki veya daha önceki eşlere veya partnere karşı mağdurla birlikte oturan veya yetkisini kötüye kullanan bir aile bireyince işlenmesi,   Yani önemli ve öncelikli olan kadına şiddet değil, bu şiddeti eş ya da eski eşin ve ya kadının birlikte oturduğu ailesinden ağabeyi, babası gibi bir yakının yapmasıdır ve bu ağır şekilde cezalandırılmalıdır. Yani kadın kadına kavga etmişler falan işin içinde erkek yoksa cezaya gerek yok diyor. Maksat aileyi dağıtmak, kadını korumak falan değil, çok açık belli.   ” d- Suçun çocuğa karşı veya çocuğun gözleri önünde işlenmesi” yine çocuklar hedefte.    23-  Madde 48      Zorunlu Alternatif Uyuşmazlık Çözüm Usul  ve Hükümlerinin Yasaklanması   “1-Taraflar, işbu Sözleşme kapsamındaki şiddet eylemlerinde arabuluculuk ve uzlaştırma da dahil zorunlu alternatif uyuşmazlık çözüm süreçlerini yasaklamak üzere gerekli hukuki veya diğer tedbirleri alır.”   Bu maddeye göre karı-kocayı ya da ebeveyn ile çocuğu barıştırmak suç sayılacak. “Arabuluculuk ve uzlaştırmanın yasaklanması” diyor. Aynı şekilde de uygulanıyor. Arabuluculuk sisteminin içine karı-koca uzlaştırmayı alamıyorlar.   24- Madde 52    Acil Engelleme Emirleri   “Taraflar, ani tehlike durumlarında; ilgili yetkililerin kendiliğinden aile içi şiddetfailine belli bir süre zarfı için mağdurun veya risk altındaki kişinin ikamet ettiği bölgeden ayrılma ve failin mağdurun veya risk altındaki kişinin ikamet bölgesine girmesini veya onlarla irtibat kurmasını yasaklama emri verme yetkisine sahip olmalarını sağlamak üzere gerekli hukuki veya diğer tedbirleri alır. Bu madde uyarınca alınan tedbirler mağdurun veya risk altındaki kişinin güvenliğini ön planda tutar.”   6284 ile sözleşmenin bu emri de yerine getiriliyor. Erkekler ikamet ettiği bölgeden uzaklaştırılıyor, 10 günden 6 aya kadar. Altı ay uzaklaştırma daha çok veriliyor ve altı ay altı ay artırılabiliyor.  Erkek evinden atılıyor, mahallesine giremiyor, çocuğun okuluna gidemiyor.   Bu maddenin içinde “sadece atılması yetmez irtibat kurması da yasaklansın”diyor. Bu da aynı şekilde uygulanıyor. Erkek barışmak için ya da çocukları sormak için karısına mesaj atarsa ya da ararsa hapis cezası veriliyor.   25-     Madde 60    Toplumsal Cinsiyete Dayalı Mülteci Başvuruları   “1-Taraflar, 1951 Mültecilerin Durumuna İlişkin Sözleşme’nin 1 A(2) maddesinin anlamı çerçevesinde, kadınlara karşı toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin bir zulüm çeşidi ve tamamlayıcı/yardımcı korumayı gerektiren ciddi bir zarar olarak tanınması için gerekli hukuki veya diğer tedbirleri alır.”   Kendi ülkenizdeki kadınları zehirlediğiniz yetmez, mültecileri de zehirlemelisiniz diyorlar. Bu da yapılıyor. Toplumsal cinsiyet eşitliği projesi Suriyeli kadınların kaldığı kamplarda da yapılıyor.    26-     Madde 66      Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddete Karşı Eylem Uzman Grubu, adı altında bir de izleme mekanizması kurulmuş.   “1-Kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddet uzman grubu (bundan sonra ‘GREVIO’’ olarak adlandırılacaktır), işbu Sözleşme’nin Taraflarca uygulanmasını izler.”   Bu GREVİO ayrı bir yazı konusu.   Sözleşmenin vatanımız için en tehlikeli iki maddesini en sona bıraktım.   27-    Madde 2      Sözleşmenin Kapsamı   “3-İşbu Sözleşme barış zamanında ve silahlı çatışma durumlarında geçerli olacaktır.”   Memleketinde silahlı çatışma ortamları olsa da sen yine kadınları aynı şekilde korumaya söz veriyor musun, demişler buna da söz verilmiş. Bu neden tehlikeli. Çatışmayı kadınlar çıkardığında tehlikeli. O zamanda diyecek sen kadınları koruyamadın. Ki bunu geçenlerde gördük. Bir yürüyüşte kadınlar polise saldırdılar, polis de müdahale etmek zorunda kaldı. Yabancı haber kaynakları “Türkiye kadınları koruyamıyor” diye haber yaptı. PKK destekçisi, din, devlet ve aile düşmanı feminist kadın dernekleri sürekli örgütleniyorlar.   Bu yıl 5 ocak da #TürkiyeKadınBuluşması adı altında ülkenin her yanından gelmiş kadınlarla toplantılar yaptılar. Gerekli acil durumlarda nasıl haberleşeceklerini, nasıl irtibat halinde olacaklarını konuştuklarını sosyal medyada yazdılar. Toplantı sonunda da “Feminist Devlet” ilan ettiler.   Bu feminist dernekler açık açık aile düşmanlığı yapıp LBGT destekçiliği yapıyorlar. Bu yıl 14 şubat için yapacakları yürüyüş için hazırladıkları sloganları sosyal medyada günlerdir paylaşıyorlar. Bir tanesi şu: “Aşkın kanununda Leyla ile Mecnun mu yazıyor? Yeniden yazıyoruz. Aslında Leyla Şirin’i seviyor.” Açıkça eş cinselliğe çağırıyor, teşvik ediyor, normalleştirmeye çabalıyorlar fakat İstanbul Sözleşmesinden dolayı hükumet eşcinsellerin her türlü hakkını koruyacağına söz verdiği için toplantılarına yürüyüşlerine engel olmuyor.   “Devlet bizden korksun” diye pankartlar taşıyorlar ve hiçbir engelle karşılaşmıyorlar. On kişi başörtülü kadın çıkıp “Devlet bizden korksun” diye pankart taşısa içeri atılır fakat bunlara sınırsız tolerans var. Çünkü bu din ve devlet düşmanı kadın dernekleri İstanbul Sözleşmesi ile kendilerini garanti altına almışlar. Silahlı çatışmayı onlar bile çıkarmış olsa onlara devletin müdahalesi suç sayılacak.   28-    Madde 29    Hukuk Davaları ve Çözüm Yolları başlığı ise şöyle:   “2-Taraflar; uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak, yetkileri dahilinde önleyici veya koruyucu önlem alma görevini yerine getirmekte başarısız olmuş Devlet yetkililerine karşı mağdurlara yeterli kanuni başvuru yolu sağlamak üzere gerekli hukuki veya diğer tedbirleri alır.”   Bu madde ile açıkça Avrupa Konseyine iç içlerimize karışma hakkı da vermişiz. Eğer feminist kılığındaki terörist kadınlar olay çıkarırlarsa devlet de bunları koruyamazsa, isyan durumlarında korumada başarısız olmuşsa onlar hukuki ve diğer tedbirleri alırlarmış. “Diğer tedbirler” dedikleri ne olabilir? Bu maddeyi kabul ederek Avrupa Konseyine Türkiye’ye müdahale hakkı vermişiz açıkça. Bu nasıl bir basiretsizlik.   İstanbul Sözleşmesine kutsal kitap gibi sarılan bu kadın dernekleri feminist devlet ilan ediyor, “devlet bizden korksun” diye slogan atıyorlarsa bir sebebi olmalı. Gezi olayı gibi bir olayı sadece kadınlar çıkarsa, hükumet onları durdurmak için güvenlik güçlerini harekete geçirirse bu anlaşmaya dayanarak Avrupa Konseyi ülkemize müdahale edebilecek. Hem de kadınları koruma kılıfında ve bir kahraman görüntüsünde.   Bu kadın derneklerinin örgütlenme hızına ve attıkları sloganlara bakarak bizleri çok büyük tehlikeler bekliyor gibi duruyor. Büyük bir kadın terörü ile karşı karşıyayız.   Hükumet İstanbul Sözleşmesini ve 6284 acilen iptal etmeli. İsteseler hemen iptal edebilirler. Zorunlu bir bağlayıcılığı yok.   29- Madde 80   Fesih   “1-Herhangi bir Taraf, herhangi bir zaman diliminde, Avrupa Konseyi Genel Sekreterine yapacağı bir bildirimle işbu Sözleşmeyi feshedebilir.   “2-Bu tür fesihler bildirimin Genel Sekreter tarafından alınmasından sonraki üç aylık sürenin sonunu izleyen ayın ilk günü yürürlüğe girer.”   Bir an önce bu sözleşme fesh edilmeli. Bunun için sivil toplum örgütleri ve her birimiz hukuki yollardan, sosyal ağlardan tepkimizi göstermeliyiz. CİMER e yazalım. Twitter dan etkinlik düzenleyelim. Siyasetçilere mesajlar atalım. Tehlike büyük.   Aile kanunu ile gelen şikayetlerin ve adaletsiz kanunların kaynağı bu sözleşme. Bu sözleşme iptal edilmeden 6284 ü kaldıramazlar, boşanmış babaların çocuklarını görmeleri konusunda bir düzenleme yapamazlar, nafaka, mal paylaşımı, kadın bitirmedikçe bitmeyen boşanma davaları ve iftiralara karşı da bir şey yapamazlar.   İstanbul sözleşmesi durduğu sürece hiçbir erkeğin şerefi güvence altında değil. Her an bir iftira ile cinsel istismardan delilsiz belgesiz on beş yıl gibi ağır bir ceza alabilir ve ömrünüzün kalanını hapiste geçirebilirsiniz, bunun çok örneği var şu son yıllarda.   Aile konusunda bütün mağdurlar birleşip “İstanbul Sözleşmesi iptal olsun” diye ses duyurmazlarsa herkes kendi davasını savunursa hiçbir sonuç elde edilemez.   Mağdur olmak da gerekmiyor, Hak ve adalet için, nesli ve aileyi bozmaya karşı, vatanımızın bekası için hep birlikte “İstanbul sözleşmesi iptal edilsin” diye tepkilerimizi gösterelim.   #İstanbulSözleşmesiİptalEdilsin #6284Kaldırılsın #AileniKoru   Feministlerin pankartlarının içinden en okunabilir olanları (edepsizlikte sınır tanımadıkları için) tehlike daha iyi görünsün diye yazıya ekledim. Açıkça cinsiyetçilik yapıyorlar fakat cinsiyetçiliği kadınlar yapınca suç sayılmıyor. Ne de olsa arkalarında İstanbul Sözleşmesi var.   Kaynak: cocukaile.org Etiketler :  Aileyi İfsat eden #İstanbulSözleşmesi Bugün 14Mart2012 imzalandı Sizde İMZAlayın #İstanbulSözleşmesiİptalOlsun AileMeclisi.net ailemeclisi.com ailemeclisi.org #EşcinsellikTerörüneİnsanlığıYokediyo TÜRKİYE ÂİLE MECLİSİ Âile Yıkan Yasalar Kalksın İMZA Kampanyası ÇAĞRI #ÖnceÂİLE Türkiye’nin 11 Mayıs 2011 yılında imzaladığı 12 Mart 2012'de onayladığı 14 Mart 2012'de TBMM'nin müzakeresiz şerhsiz kabul ettiği ve 1 Ağustos 2014 yılından beri yürürlükte olan İstanbul Sözleşmesi  CEDAW  GRAVİO ve bu sözleşmelerin güdümünde topluma dayatılan “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi”ni ve uygulamalarını insana  insanlığa ve geleceğimize düşman olmaları nedeniyle reddediyoruz. Devletin adil hakemliğinde  kadın ve erkeğin işbirliği sağlanarak çözülebilecek bir mesele olan kadına yönelik şiddet meselesinden  yeni bir tür “kadın sömürüsü” icat edilmektedir. Kadını ve kadına yönelik şiddeti sömürerek  şiddeti erkeğe  çocuğa  aileye hatta tüm topluma yönelten bu istanbul sözleşmesi  “kadınlara eşitlik” sloganının altına gizlenip insanın yaratılıştan gelen biyolojik kadınlık ve erkeklik cinsiyetlerini kabul etmeyen; kurgulanmış lezbiyenlik  gaylik biseksüellik ve translık gibi ahlaken sapkın eğilimleri Toplumsal Cinsiyet Eşitliği adı altında meşrulaştıran  bu sapkınlıkları yeni nesillere olumlu bir şeymiş gibi dayatan projeleri  Tv programlarını  medya yönlendirmelerini  eğitim faaliyetlerini red ve protesto ediyoruz. İstanbul Sözleşmesi ve uygulamaları;Erkek olmayı  aileyi ve çocuk merkezli beraberliği patolojik hastalıklı bir hal olarak gören ve “erkeğe karşı ayrımcılığın  ayrımcılık olarak değerlendirilmeyeceğini” açıkça ilan eden bir sözleşmedir. Bu minvalde İstanbul Sözleşmesi’ni; erkeğe zulmederek kadından uzak durmaya  erkek kadın arasında rekabet ilişkisi yaratarak aile içi huzursuzluğu ve boşanmaları körüklemeye  toplumları sapkın ve çocuksuz ilişki modellerine yönlendirip nihai olarak bir nüfus kontrol mekanizması inşa etmeye çalışan emperyalist bir “Ailesiz Toplum Projesi” olarak görüyoruz. Bu nedenle İstanbul Sözleşmesi’nin; evlilik  aile kurma  çocuk yapma niyeti ile kadına yaklaşan erkekleri çok ağır cezalara çarptırarak evlilikten uzak durmaya zorlamasını reddediyor ve kınıyoruz. Bir Avrupa ülkesi olan Macaristan’ın Başbakanı Victor Urban bile “İnsanlar ya erkek ya da dişi olarak doğarlar; toplumsal olarak kurgulanmış cinsiyetten söz etmeyi uygun bulmuyoruz.” diyerek İstanbul Sözleşmesi’ni imzalamayı reddedebilmişken; ucu enseste  pedofiliye hayvanlarla sekse hatta akla hayale gelmeyen bambaşka sapkınlıklara kadar varan Toplumsal Cinsiyet Eşitliği politikalarının Türkiye gibi Müslüman bir toplumda hayata geçirilmeye çalışılmasına hayret ediyor  DUR denilsin istiyoruz. Peru Macaristan dur diyor.. Türkiye  bu anlamda İslam ülkeleri için rol model olarak gösterilmek sureti ile  bu operasyon Türkiye’nin şahsında İslam dünyasına yönelik bir tehdittir. Bu tehdit  bu anlamda İslam toplumuna ve mazlum halklara karşı topyekun bir saldırıdır. Bu saldırı aynı zamanda kadın haklarını savunur gibi gözükmesine rağmen kadına da bir saldırıdır. İffete karşı saldırıdır. Ahlaka saldırıdır. Kutsala saldırıdır. Bu Humonoidler ve Siborglar çağına girerken bir dünyayı büyük ölçüde bir İnsansızlaştırma operasyonudur. Bu saldırı aynı zamanda global bir tehdidin adıdır. Bu operasyon Lilith’in kızları üzerinden İnsan nesline karşı Şeytani bir saldırıdır. Projelerin arkasında uluslarası emeryalist ve siyonist güçler ve 300'ler Meclisi var. Victor Urban’ın başbakanlığındaki Macar Hükûmetinin  “Her ülke kendi geleneksel aile modelini ve her çocuğun bir anne ile bir babaya sahip olma hakkını savunma hakkına sahiptir.” diyerek sözleşmeyi imzalamayı reddetmesini önemsiyoruz. Evet  mesele tam da “her çocuğun bir anne ve bir babaya sahip olma hakkını savunma mücadelesidir” bunun altını çiziyoruz. Bulgaristan Gençlik ve Spor Bakanı Slavço Atanasov da İstanbul Sözleşmesi hakkında “İlke olarak kadınları şiddetten korumak taraftarıyız. Bunu tartışmıyoruz. Fakat bu sözleşme zehirli meyve içeren güzel bir şeker gibi; içinde tehlikeli metinler var.” diyerek sözleşmeyi imzalamayı reddetmişti. Fakat Bulgarlar bunu  Toplumsal Cinsiyet Eşitliği politikalarının Bulgaristan da kurum olarak aileyi neredeyse bitirme noktasına getirdiği bir anda ancak fark edebildiler. Bulgaristan’da doğan her 100 çocuktan 58’i artık nikâhsız  babasız  ailesiz bir ortamda dünyaya geliyor. Bütün dünyaya dayatılan bu uluslararası proje ile evlilik dışı çocuk oranı İzlanda ve Şili’de 72’ye  İskandinav ülkelerinde  Portekiz’de Fransa’da 65’lerin üzerine çıktı. Fransa’da eşcinsel evlilikler 4  5 senede 50.000 rakamını buldu. Normal nikâhla evlenenlerin sayısı ile “seviyeli birliktelik sözleşmesi” yapanların sayısı neredeyse aynı seviyeye geldi. Evlenenlerin yarısı da tekrar boşandı. Türkiye’de de daha bir hafta önce TÜİK’in verdiği resmî raporlara göre  evlenen her 4 çifte karşılık 1 çift boşanmış ve boşanma oranı sadece son 1 yılda 11 artmış. Yani 50 senede olabilecek değişim sadece 2014 yılında başlayan şu birkaç senelik süreçte gerçekleşmiş. Son 15 yılda yaklaşık 10 milyon evlilik 2 milyon boşanma mevcut. Unutulmamalıdır ki aileyi korumak  dağılmış aileleri toparlamaktan çok daha kolaydır. Üstelik aile kurumunu dağıtmış hiçbir ülkenin onu yeniden toparlamayı başardığı görülmemiştir. İstanbul Sözleşmesi'ni; “0” (sıfır) yaşındaki kız çocuklarını bile kadın sayan; “din namus  gelenek  örf” veya “anne/babalık adına çocukların cinsel yaşamına müdahale edilemez” deyip  serbest cinselliği teşvik eden; ancak gayet iyi ve samimi niyetle 18 yaşın altında evlenmeye kalkan erkeği 8-10 yıl tecavüzcüler koğuşuna  eşini ve çocuklarını cezaevi kapılarına mahkûm eden bir sözleşme olduğu için reddediyoruz. İstanbul Sözleşmesi'ni; arabuluculuğu ve uzlaşmayı yasakladığı için ret ediyoruz. İstanbul Sözleşmesi'ni; kadının beyanı ile erkeği tecavüzden 18 yıla kadar cezaevine atan bir sözleşme olduğu için reddediyoruz. İstanbul Sözleşmesi'ni; her türlü sapkın; kadın kadına  erkek erkeğe  toplu seks ortamlarını meşrulaştırıp  sadece birkaç gün evli kalan erkekleri bile ömür boyu nafaka cezası ile cezalandıran bir sözleşme olduğu için reddediyoruz. İstanbul Sözleşmesi'ni; boşanan babalara kendi çocuklarını haczettiren  defalarca kendi çocuğunu görmek için harç ödettiren  “ebeveyn yabancılaştırmaları” ile çocukları babalarına düşman ettiren sürece kaynaklık eden bir sözleşme olduğu için reddediyoruz. İstanbul Sözleşmesi'ni; her türlü sapkın  nikâhsız beraberliği  “normal sağlıklı birliktelik” olarak tanımlayıp anlayışla karşılayan ancak evli erkeği; sapkın tehlikeli  kötülüğe meyilli bir sadist olarak gören 6284 nolu yasa gibi yasaları içinde barındıran  üstelik bunu Hukukun en temel ilkesi olan “suç ispat edilene kadar  masumiyet” kaidesini iptal ederek yapan bir sözleşme olduğu için reddediyoruz. Rusya’nın bile 1  5 senelik bir uygulamanın sonuçlarını fark ettikten sonra  “Bizim için aileyi korumak önemlidir. Birkaç psikolojisi bozuk hanımefendiyi tatmin etmek için aile kurumunu yıkamayız. Henüz çocuk yetiştirmek için aileden daha uygun bir ortam bulabilmiş değiliz.” diyerek uygulamadan kaldırdığı 6284 nolu; erkeği kendi evinden  çocukları önünde sokağa atan  toplum önünde aşağılayan ve aileleri geri dönülmez noktaya götüren yasanın ısrarla uygulamasını protesto ediyoruz. Bizim de çocuklarımızı sağlıklı bir şekilde büyütebileceğimiz  koruyabileceğimiz aileden başka bir çözümümüz yok! “Görmüyor musunuz” diyoruz. Hatırlatırız ki  beraber ihtiyarlayabileceği bir hayat arkadaşı  yaşlandığında sığınabileceği çocukları olmayan yapayalnız kadınlar için de bu dünya Cennet olmayacak. “Güçlü kadın” mottosuyla ailesi ile bağı koparılmaya  eşi ile rakipleştirilip düşmanlaştırılmaya  çocuktan koparılıp bireysel bir yaşama yönlendirilmeye çalışılan kadın  kapitalist sermaye karşısında yapayalnız ve çaresizdir. Süreç böyle devam ettiği takdirde; toplum  erkek  kadın çocuk  devlet hepimiz kaybedeceğiz. Bundan tek kâr eden elbette çok uluslu kapitalist sermaye olacaktır. Gelecek nesillerin hakkı adına  kendi çocuklarımızın ve torunlarımızın hakkı adına  huzur evlerinde ölüme terk edilmiş ihtiyarların hakkı adına  intihar noktasına gelmiş depresyon hapları müptelası yalnızların hakkı adına  sokaklara terk edilmiş çocukların hakkı adına  geleceğimiz adına  insanlık adına; çocukları  babaları  anneleri ve aileyi savunabilmeliyiz. Aileye savaş açmış  toplumu ve aileyi terörize eden İstanbul Sözleşmesi’nin  Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi’nin ve bağlı uygulamalarının Avrupa ülkeleri gibi geri dönülmez aşamalara gelmeden iptal edilmesini istiyoruz. #ÖnceÂİLE #ÖnceAileyiKoru diyoruz. İNSANA AİLEYE ŞİDDETİ VE CİNAYETLERİ ENGELLEMEK İÇİN AİLE YIKAN YASALAR KALKSIN Namuslular namussuzlar kadar cesur olursa Ailelerimiz  ülkemiz geleceğimiz ve insanlık kurtulur Kamuoyuna duyurulur 12 Mart 2019 TÜRKİYE ÂİLE MECLİSİ AileMeclisi.org imza linki: http://goo.gl/3DXKii ve goo.gl/WLWu7  
İstanbul Sözleşmesine tepkiler çığ gibi. Peki bu sözleşmede neler var. Detayı haberdeii

Aileyi İfsat eden #İstanbulSözleşmesi Bugün 14Mart2012 imzalandı  Sizde İMZAlayın 

 

#İstanbulSözleşmesiİptalOlsun AileMeclisi.net ailemeclisi.com ailemeclisi.org

 

 

#EşcinsellikTerörüneİnsanlığıYoketmeSavaşınaDurDe 15MartCuma istanbul/FâtihCamii Konya/Veyiszade Ahlaksızlığa Karşı 3Maymunluk Suçtur @AileMeclisleri 

 

 

Büyük Tehlike: Feminist Kadın Terörü

 

Ülkemizi büyük bir “kadın terörü” tehlikesi bekliyor. İstanbul sözleşmesi ile başlayan süreç, kontrolü zor noktalara doğru gidiyor. İstanbul sözleşmesinin acilen iptal edilmesi lazım.

 

Şu anki aile kanunlarımıza kaynaklık eden 2011 deimza edilen 14 mart 2012 de TBMM tarafından kabul edilen ve hiç çekince koymadan ilk imzalayan ülke olduğumuz için “İstanbul sözleşmesi” diye anılan sözleşme Neden iptal edilmeli? Sözleşmenin bazı maddelerine yakından bir bakalım.

 

1-“Sözleşmenin amacı” bölümünde şöyle diyor:

 

“d-Kadına yönelik şiddeti ve aile içi şiddeti ortadan kaldırmak amacıyla uluslararası işbirliğini geliştirmek”

 

Öncelikle bu sözleşmeyi imzalayarak ülkemizde baş edemediğimiz, yurt dışından destek almak zorunda kaldığımız, bir kadına şiddet problemimiz olduğunu kabul etmiş olduk, yıl 2011.

 

2011 yılda nüfusumuz 73 milyon ve ülkede 121 kadın öldürülmüş ve bunların çoğu da cinsiyetlerinden dolayı yani kadın olduğu için değil, katil ile aralarında bir problem olduğu için öldürülmüş. Yani ülkemizde kadına şiddet uluslararası yardım isteyecek boyutta değil.

 

Ayrıca Avrupa ülkelerinde kadına şiddet ve cinsel taciz yaşam tarzlarından da kaynaklanarak alkol, uyuşturucu, gece hayatı gibi etkenlerle bizdekinden binlerce kat daha fazla. Yapılan araştırmalarda şiddette alkol etkisi yüzde seksenlerde.

 

Kendi ülkelerinde şiddeti çözememiş, şiddetle baş edememiş insanların, bize yol gösterme gibi bir lüksü olmamalıydı. Bu sözleşmeyi önümüze dayayanlara “Siz kendi ülkenize bakın, bizde kadına şiddet sorunu yok” dememiz gerekirken ezik ezik sözleşmeyi imzalamışız.

 

Ardından da sözleşme şartlarını yerine getirmek için 6284 nolu kanunu çıkarmışız.

 

6284 nolu kanuna kısaca “kadın ve erkeği birbirine düşman etme kanunu” diyebiliriz.

 

6284 ile her yıl yüz elli bine yakın erkek evinden atıldı. Sudan sebeplerle sokağa atılan, mahallesine bile giremeyen, cinnet geçiren erkekler sebebiyle cinayet sayısını artmış.

 

İstanbul sözleşmesi ve 6284 ten sonra kadına yönelik şiddette gelinen nokta.

 

201f de 121

 

2018 de 490

 

Yani çok açık ve net olarak belli ki bu sözleşme ve kanun ülkemizde kadına yönelik şiddeti kat be kat artırmıştır. Yukarıdaki verilere bakarak ilkokul çocuğunun bile anlayacağı sonuçları yetkililer ve siyasiler neden anlamak istemiyor. Ve ısrarla sözleşmeyi devam ettiriyorlar? Daha çok kadın ölmesini isteyen kimler?

 

2- Madde 3 de “Tanımlar” başlığında şöyle diyor:

 

 İşbu Sözleşmenin amacına ulaşması için:

 

“a-kadına yönelik şiddet’’ kadına yönelik ayrımcılığın bir türü ve bir insan hakkı ihlali olarak anlaşılmaktadır. İster kamu hayatında ister özel hayatta meydana gelsin, baskı veya rastgele özgürlüğünü engelleme de dâhil kadınların fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik zararı veya ızdırabı ile sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel olan tüm eylemler toplumsal cinsiyete dayalı şiddet anlamına,

 

Sözleşmenin en temel problemi burada. Şiddet dedikleri  sadece fiziksel şiddet  değil, psikolojik şiddeti de kapsıyor.

Öncelikle şiddeti “Kadına şiddette hayır” diye şiddetin içinden kadını çekip aldığımızda, kadın dışında kalanlara şiddet olabilir, pek de önemli değil, gibi bir anlam çıkıyor.  Fiziksel şiddette de insan temelli bakılmalı. Bir erkeğe de fiziksel şiddet uygulandığında cezalandırılmalı ve bizim kanunlarımız bunun için yeterli olmalı. Kanunlarımız yetersizse kanunlarımız düzeltilmeli. Kendi insanını korumak için yurt dışından destek almaya ihtiyacımız olmamalı.

 

Psikolojik şiddet, kavramı çok geniş bir kavram. Erkeğin sesini yükseltmesi, sinirlenmesi, kızdığı zaman ters ters bakması ya da ağır bir söz söylemesi hepsi bunun içine dahil. Kadın bunları kocasına yaptığında psikolojik şiddet sayılmıyor fakat erkek kadına yaptığında şiddet oluyor. Dünyanın en iki yüzlü ve adaletsiz sözleşmesi bu olsa gerek.

Ayrıca özgürlüğünü kısıtlamayı özellikle belirtmişler. Erkek karısına “nereye gidiyorsun?” diye sorsa ya da karısının gitmesini istemediği yer olsa suç oluyor. Erkek karısının gittiği geldiği yere karışamaz bu sözleşmeye göre. Fakat kadın kocasının gittiği geldiği yerleri karışabilir, erkeğin ailesi ile görüşmesine problem çıkarabilir bunlar suç sayılmaz.

3- Tanımlar bölümünde bir de ola ki bilmeyiz diye toplumsal cinsiyet tanımı yapmışlar.

 

‘’c-Toplumsal cinsiyet’’ belli bir toplumun kadınlar ve erkekler için uygun gördüğü sosyal olarak inşa edilen roller, davranışlar, etkinlikler ve yaklaşımlar anlamına gelir.”

 

Kısacası kadın ve erkek doğmamız önemli değil, bize kadın ve erkek olmayı toplum öğretiyor ve kadına kadınlıkla ilgili rol beklentisi şiddet sayılıyor. Kadın ve erkeğin birbiri ile evlenmesi de toplumun, dinin, örfün dayatması.

 

Toplumsal cinsiyete göre kişi kendi cinsini mi karşı cinsi mi ya da her ikisini mi cinsel olarak tercih edecek buna kendi karar verecek. Kısacası LBGT önlenmemeli, hatta toplumsal cinsiyet eşitliği altında yaygınlaştırılmalı, diyor. Kabul etmişiz.

 

4- Tanımlar bölümünde: 

 

‘’d-‘Toplumsal cinsiyete dayalı şiddet’ kadına kadın olmasından dolayı uygulanan ve kadınları orantısız biçimde etkileyen şiddet anlamına gelir.”

 

Bunun da kısaca açıklaması ve 6284 ile uygulanışı şöyle: Erkek ev hanımı da olsa karısından yemek yapmasını talep edemez çünkü yemek yapmak kadınlara toplumun yüklediği roller sayılıyor, toplumsal cinsiyet eşitliğine göre. Erkeğin karısından yemek yapmasını talep etmesi şiddet sayılıyor ve kadın kocasını şikayet ederse haklı bulunuyor ve kocaya evden uzaklaştırmayla başlayan ve hapis cezası ile sonlanan ceza uygulanıyor.

 

Fakat kadın kocasından her şeyi talep edebiliyor. Erkek evin masraflarını karşılamıyorsa, karısına onun istediği kadar para vermiyorsa, sözleşmeye göre ekonomik şiddet sayılıyor ve yine erkek cezalandırılıyor. Kadın toplumsal rollere mecbur değil fakat erkek mecbur. Bu ne kurnazlık!

 

5- Tanımlarda gözden kaçmaması gereken bir madde daha var.

 

‘’f-kadın’’ kelimesi 18 yaşın altındaki kız çocuklarını da içerir.

 

Bu ayrı bir rezalet. Doğumdan itibaren kız çocuklarını “kadın” olarak tanımlıyor ve aslında pedofiliyi destekliyor.

6- Madde 4    Temel Haklar, Eşitlik ve Ayrımcılık Yapmama, başlığında:

 

1-….“Bireylerin cinsiyet, toplumsal cinsiyet… cinsel tercih/yönelim, toplumsal cinsiyet kimliği… özellikle mağdurların haklarını korumaya yönelik tedbirler başta olmak üzere işbu Sözleşme hükümlerinin Taraflar tarafından uygulanması güvence altına alınmıştır.”

 

Bu madde ile cinsel tercih ve istediğin tarafa cinsel yönelim normal kabul edilmiş ve güvence altına alınmış olduğu netleştiriliyor. Bu maddenin devamında şöyle bir cümle var ki akıllara ziyan.

 

“Kadına yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin önlenmesi ve kadınların korunması için gerekli olan özel tedbirler, hali hazırdaki Sözleşme kapsamında ayrımcılık olarak kabul edilmeyecektir.”

 

Dedim ya dünyanın en kurnaz, en iki yüzlü ve insanı aptal yerine koyan sözleşme metni. Yukarıdaki cümleyle aslında yaptıklarının cinsiyetçilik olduğunu, ayrımcılık olduğunu kabul ediyorlar fakat “bunlar cinsiyetçilik sayılmaz” diye de işi garantiye alıyorlar.

 

“Kadın beyanı esastır” diye bir cümle var, bu sözleşmeye dayandırılarak çıkarılan 6284 nolu kanunda. Dünyanın en cinsiyetçi söylemi fakat Batılı kumandanlarımız bu cinsiyetçilik sayılmaz diyorsa sayılmıyordur diye inanmamızı bekliyorlar.

 

 7-  Madde 6     Toplumsal Cinsiyete Duyarlı Politikalar, başlığında:

 

“Taraflar işbu Sözleşme hükümlerinin uygulanmasında ve etkilerinin değerlendirilmesinde toplumsal cinsiyet bakış açısına yer vermeyi ve kadın erkek eşitliği ve kadınların güçlendirilmesine yönelik etkili politikalar geliştirmeyi ve uygulamayı taahhüt ederler.”

 

Hükumet yetkilileri bu sözleşmeye imza attıktan itibaren devletin tüm kurumlarında toplumsal cinsiyet eşitliği politikaları başladı ve son hızla devam ediyor, bütün bakanlıkların bünyesinde. Milli Eğitim de dahil. Zaten kurnazlar çocuklarımızın cinsiyet özelliklerini bozmak için sözleşmede başka bir madde ile de tekrar ele almışlar.

Eğitim bölümünde  “öğretim materyallerine resmi müfredata ve eğitimin her seviyesine eklenmesi için gerekli adımları atar..” demişler.

 

2012 den beri Milli Eğitim kitaplarında bütün kadın ve erkek rolleri çıkarıldı ve resimlerde de mümkün olduğu kadar cinsiyeti belirsiz tipler kullanılıyor. Ayrıca öğretmenlere ara ara toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimi veriliyor ki çocukları ona göre yetiştirsinler.

 

Geçenlerde tepki gösterdiğimiz ETCEP projesi bu işin sadece bir ayağı. Milli Eğitim kitapları dışında okullarda aktif olarak bu eğitimi verecekti. 162 pilot okulda uygulama yapıldı. “Erkek çocuklarına ‘rahmin kadar konuş’ gibi iğrenç pankartlar taşıttılar, kızlara erkeklere has etkinlikler, erkeklere kızlara has etkinlikler yaptırıldı. Tepkiler çok olunca Milli eğitim “proje bitti” diye açıklama yaptı. Toplumsal cinsiyet eşitliği projesi bitti gibi anlaşıldı oysa Milli Eğitim “pilot okul uygulaması bitti ” dedi. İstanbul sözleşmesi durduğu sürece Milli Eğitim bu çalışmayı bitiremez.

 

8-     Madde 8 de Mali Kaynaklar bölümündeki şart ise din, vatan ve aile sevdalısı herkesin yüreğine oturacaktır.

 

“Taraflar, sivil toplum ve sivil toplum kuruluşları tarafından yürütülenler de dahil işbu Sözleşme kapsamında yer alan her türlü şiddetle mücadele ve şiddeti önlemeye ilişkin bütüncül politikaların, tedbirlerin ve programların uygun biçimde uygulanması için yeterli mali ve beşeri kaynak tahsis eder. .”

 

Toplumsal cinsiyet eşitliği savunan derneklere ki ülkemizde bunların çoğu din ve devlet düşmanı ve LBGT destekçisidir, sözleşme ile taraflar bunları maddi olarak besleyeceklerine söz vermişler. Anlaşıldığına göre bu din ve devlet düşmanı derneklere sadece Avrupa fonundan değil, bizim cebimizden de para akıtılıyor. Bizim paramızla bize küfrediyorlar.

 

9-    Madde 9     Sivil Toplum Kuruluşları ve Sivil Toplum, başlığında:

 

“Taraflar, kadına yönelik şiddetle mücadelede aktif olan ilgili sivil toplum kuruluşları ve sivil toplumun çalışmalarını her düzeyde göz önünde bulundurur, teşvik eder ve destekler ve bu kuruluşlarla etkin işbirliği tesis eder. .” diyor.

Bu madde gereğince o zamanın Aile Bakanı Fatma Şahin, 236 kadın derneği ile masaya oturup 6284 nolu yasa tasarısını hazırladı. Toplumsal cinsiyet eşitliği savunduğunu iddia eden derneklerin çoğunluğu PKK ve LBGT destekçisi derneklerdi. Yani 6284 PKK destekçisi din, devlet ve aile düşmanı derneklerin Aile Bakanlığı ile birlikte hazırladığı tasarı ile çıkmış oldu.

 

10-  Madde 12   Genel Yükümlülükler, başlığında:

 

1-Taraflar, kadının aşağılığı iddiasına veya kadın erkek için kalıp rollere dayanan ön yargıları, örf ve adetleri, gelenekleri ve tüm diğer uygulamalarıortadan kaldırmak amacıyla kadın ve erkeklere ilişkin toplumsal ve kültürel davranış modellerinde değişim sağlamak için gerekli tedbirleri alır.

 

5-Taraflar; kültür, gelenek, görenek, din veya sözde ‘’namusun’’ işbu Sözleşme kapsamındaki herhangi bir şiddet eylemi için gerekçe oluşturmamasını sağlar.

 

Kabul edilenler gayet açık. “Din, gelenek, örf ve tüm diğer uygulamaları ortadan kaldırmak…”

 

“…kadın ve erkeklere ilişkin toplumsal ve kültürel davranış modellerinde değişim sağlamak için gerekli tedbirleri alır.”

Bu da gayet açık. Muhafazakar ve dindar görünen hükumetimiz de bu sözleşmeye imza atmış. Bu sözleşme iptal olmazsa Avrupa Konseyi belki kadın haklarına aykırı diye Kur’an-ı Kerimden bazı âyetleri çıkarmamızı isteyebilir, sonuçta kabul etmişiz, isteyebilirler.

 

11- Madde 18 Genel Yükümlülüklerde

 

“-çocuk mağdurlar dahil olmak üzere kırılgan bireylerin ihtiyaçlarını ele alacağını ve bu ihtiyaçların bireylere mevcut bulundurulacağını temin eder.” Diyor.

 

Kırılgan bireyler dediği çocuklar, kadınlar ve eşcinseller.

 

12- Madde 30   Tazminat, bölümünde

 

“1-Taraflar, mağdurların işbu Sözleşmede belirtilen suçlardan herhangi birini işleyen faillerden tazminat talep etme hakkına sahip olmalarını sağlamak üzere gerekli hukuki veya diğer tedbirleri alır.”

 

Kadın, eşim ya da sevgilim bana fiziksel, cinsel ya da psikolojik şiddet uyguladı, diye şikayet ederse tazminat alma hakkı oluşuyor. Zaten sözleşmede eş ve patner ayrı ayrı kullanıldığı için gayri meşru ilişkilerde aynı eşleri gibi kabul ediliyor. Ayrıca cinsel istismar iftirası atılan kişilerden de maddi tazminat talep etme hakkı doğuruyor ki bu da ayrı bir facia. İlerde 6284 e buna yönelik bir madde ekleme ihtimalleri yüksek görünüyor.

 

13- Madde 31  Velayet, Görme Hakkı  ve Güvenlik, başlığında:

 

“1-Taraflar, çocuklara ilişkin velayet ve görme haklarının belirlenmesinde, işbu Sözleşme kapsamındaki şiddet eylemlerinin göz önünde bulundurulmasını sağlamak üzere gerekli hukuki veya diğer tedbirleri alır.”

 

Bu şu demektir kadın kocasını psikolojik ya da fiziksel şiddet uyguladı, diye şikayet etmişse çocuğun babaya gösterilmemesi için tedbirler alır. Kısacası çocuklar babalarını görmek için annenin vicdanına bırakılıyor.

 

Bu yüzden çocuk haczi utancı da bir türlü düzenlenemiyor. Babaların çocuklarını görüp görmemesini de görüldüğü gibi Avrupalı Bakan kılığında bizi  komuta edenler belirliyor. Evlatlarını göremeyen boşanmış babalar da çırpınıp duruyor evlatları için. Bu sözleşme durduğu sürece babalar daha evlatlarına çok hasret kalacaklar gibi duruyor.

 

14- Madde 36     Tecavüz Dahil Cinsel Şiddet, bölümünde şöyle bir madde var.

 

“c-bir kişinin rızası olmaksızın üçüncü bir kişiyle cinsel nitelikli eylemlerde bulunmasına neden olma.”

 

Rıza varsa üç, beş toplu seks suç olmaz, devlette buna karışamaz. Rıza yoksa suçtur.

 

15- Aynı başlık altında 3. Madde de şöyle:

 

“Taraflar, 1. paragrafta yer alan hükümlerin iç hukuk tarafından tanındığı şekliyle eski veya şu anki eşe veya partnerlere karşı işlenen eylemler için geçerli olmasını sağlamak üzere gerekli hukuki veya diğer tedbirleri alacaklardır.”

 

“Eş ve eski eşe özellikle dikkat çekiliyor. Bunlar için özel kanun çıkarılsın diyor. ki 6284 çıkarıldı.

 16- Madde 37     Zorla Evlilik, başlığında

 

“Taraflar, yetişkin bir bireyi veya çocuğu evlenmeye zorlayan kasıtlı davranışların cezalandırılmasını sağlamak üzere hukuki veya diğer tedbirleri alır.”

 

Bu yüzden de hükumetimiz 18 yaş altı gönüllü evlenen gençlerin dini nikahını kabul etmeyerek erkeklere tecavüzden 5 yıldan 16 yıla kadar ağır cezalar veriyor. İşin en tuhaf tarafı da şu ki erkek de 18 yaş altı olsa hapis cezası alıyor fakat kızlara hiçbir ceza yok. Genç evlilik suçsa neden kızlara da ceza verilmiyor? Aynı suçu işleyip bir taraf ceza almıyorsa çocuk değilse deli olması lazım. 18 yaş altı kızlara çocuk diyorlar fakat 18 yaş altı erkeklere ağır ceza veriyorlar.

Demek ki hükumet yetkililerimiz gönüllü evlilik de olsa kadın bedenini kirletilen bir meta olarak görüyor ya da 18 yaş altı kızların aklının olmadığını düşünüyor ki kızlara bir ceza yok. Avrupa’da ise evlilik yaşı 18 fakat büyük çoğunluğunda 14 yaş sonrası gönüllü ilişkilerde ceza yok, hapis cezası hiç yok ama bizde var. Çünkü biz onların beklentilerini daha üst düzeyde karşılayacak kadar … yız.

 

17- Madde 40   Cinsel Taciz, başlığında

 

“Taraflar; bir kişinin onurunu zedelemek amacıyla veya böyle bir etkiyle istenmeyen sözlü, sözsüz veya fiziksel olarak cinsel nitelikte davranışta bulunmayı, bunların özellikle de tahrik edici, düşmanca, küçük düşürücü, yüz kızartıcı ve kırıcı bir çevre yaratarak yapılmasını cezai ve diğer yaptırımlara tabi kılmak üzere gerekli hukuki veya diğer tedbirleri alır.” Diyor.

 

En berbat maddelerden biri de bu. Sözlü, sözsüz cinsel sayılacak bir davranışla, fiziksel olanı aynı kefeye koyuyor. Hepsi cinsel istismar kavramı içerisine giriyor ve tacize de tecavüze de birbirine yakın cezalar veriliyor. Bu çok adaletsiz.

 

Bir laf atma, bir bakış ve tecavüzün aynı kefeye konması mantık dışı fakat şu an bu sözleşmeye istinaden kanunlarımız böyle uygulanıyor, Ayrıca bu iftiraya kapı açıyor. Hele bir de 6284 te “kadın beyanı esastır” kanun maddemiz olduğu için nice canlar iftira ile yanıyor. Hapiste binlerce masum var iftira ile cinsel istismar suçundan yatan. İstanbul sözleşmesi fesh olmazsa daha çok canlar yanar.

 

18-Madde 42       Sözde ‘’Namus’’ Adına İşlenen Suçlar Dahil Suçlar İçin   Kabul Edilemez Gerekçeler

 

“1-Taraflar, işbu Sözleşme kapsamında yer alan herhangi bir şiddet eyleminin gerçekleşmesini müteakiben başlatılan cezai işlemlerde kültür, gelenek, din, görenek veya sözde ‘’namus’’un bu eylemlerin gerekçesi olarak görülmemesi için gerekli yasal veya diğer tedbirleri alır.”

 

Namus kavramımızı “sözde” diye aşağılayarak başlayan bir madde içine dini de alarak devam etmiş. Ne anlamalıyız? Uygulama nasıl?

 

Daha yeni bir örneğini gördük. Kadın kocasını aldatıyor ve adam mahkeme de bunu açıkça ispat ettiği halde erkeğe kadına nafaka verilmesine hükmedildi. Namus, din gibi değerlerimizi çiğneyeceğimizin garantisini vermişiz adamlara sözleşmeyi imzalayarak.

 

Ya da din adına eşcinselliğe karşı çıkmak bu maddeye göre suç. Toplum tepkisinden korkulduğu için olmalı şimdilik bunu uygulamıyorlar fakat zamanla bu da uygulanacaktır.

 

19-Madde 44            Yargı Yetkisi

“…kovuşturmanın yalnızca suç mağdurunun bildirmesi veya suçun işlendiği yerdeki devlet tarafından bilginin sunulması üzerine başlatılabileceği koşuluna bağlanmaması için gerekli hukuki veya diğer tedbirleri alır..”

 

Yani kadın şikayet etmese de işlem yapılmalı diyor. Mesela karı-koca kavga ediyor komşular şikayet ettiğinde de kadın şikayetçi olmasa da erkek cezalandırılmalı, diyor. İnsan aklını, iradesini hiçe sayan bir madde. Kadına diyor ki senin aklın yok, bak bu adam sana kızdı, bağırdı sen istemesen de ben seni ayırır bu adamı da cezalandırırım. Ki 6284 e dayandırılarak bu yapılıyor.

 

Bununla bağlantılı Madde 55 de şöyle deniyor:

 

” mağdur şikayetini veya ifadesini geri alsa bile kovuşturmanın devam etmesini sağlamak üzere gerekli hukuki veya diğer tedbirleri alır.

 

Kadın şikayet etse ve vazgeçse 6284 e göre devlet vazgeçmiyor ve karı-koca kavgası kamu davasına dönüşüyor ve en hafifinden erkeğe 3 bin civarı para cezası veriliyor. Davanın devam etmesi karı-koca arasını soğutuyor ve boşanmalara sebep oluyor. Son yıllarda artan boşanma sayılarında 6284 ciddi rol oynuyor.

 

20-   Madde 45     Yaptırım ve Tedbirler

 

“mağdurun güvenliğini de içerebilen, çocuğun yüksek yararının başka hiçbir şekilde garanti altına alınamaması durumunda, ebeveyn hakkının elinden alınması.”

 

İşte burada sözleşme kadınların aleyhine de dönüyor. 6284 ü destekleyen kadınlar çok. Kadınlar ellerinde keskin kılıç gibi 6284 ü sallarken erkeğin boynunu vurma yetkisi bulunması hoşlarına gitse de erkekten sonra sıra kadınlara gelecek. Çünkü kılıcın iki tarafı da keskin.

 

Ve çocuğun yararına görürse devlet çocuğu aileden alabilecek. “Ebevenlik hakkını ailenin elinden alır.” diye açıkça yazıyor. Mesela anne çocuğuna kızdı, sinirlendi bir terlik fırlattı çocuk da şikayet etti. Çocuk şikayet etmeyi nerden bilecek derseniz, öğretecekler. Çocuk hakları, diye okullarda öğretiliyor fakat sıra kadınlara geldiğinde çocuklara arayacakları telefon numarasına kadar verilecektir, kadınlara yapıldığı gibi. Çocuğu annenin elinden alacaklar. Eğer anne çocuğa vurmuşsa anneye hapis cezası da olacaktır, çocuğun yüksek yararına. Batı da bunun örnekleri çok. Sıra bizim ülkemizde.

 

 21-  Madde 46      Ağırlaştırıcı Sebepler

 

a-suçun iç hukuk tarafından tanınan, failin şu anki veya daha önceki eşlere veya partnere karşı mağdurla birlikte oturan veya yetkisini kötüye kullanan bir aile bireyince işlenmesi,

 

Yani önemli ve öncelikli olan kadına şiddet değil, bu şiddeti eş ya da eski eşin ve ya kadının birlikte oturduğu ailesinden ağabeyi, babası gibi bir yakının yapmasıdır ve bu ağır şekilde cezalandırılmalıdır. Yani kadın kadına kavga etmişler falan işin içinde erkek yoksa cezaya gerek yok diyor. Maksat aileyi dağıtmak, kadını korumak falan değil, çok açık belli.

 

” d- Suçun çocuğa karşı veya çocuğun gözleri önünde işlenmesi” yine çocuklar hedefte.

 

 23-  Madde 48      Zorunlu Alternatif Uyuşmazlık Çözüm Usul  ve Hükümlerinin Yasaklanması

 

“1-Taraflar, işbu Sözleşme kapsamındaki şiddet eylemlerinde arabuluculuk ve uzlaştırma da dahil zorunlu alternatif uyuşmazlık çözüm süreçlerini yasaklamak üzere gerekli hukuki veya diğer tedbirleri alır.”

 

Bu maddeye göre karı-kocayı ya da ebeveyn ile çocuğu barıştırmak suç sayılacak. “Arabuluculuk ve uzlaştırmanın yasaklanması” diyor. Aynı şekilde de uygulanıyor. Arabuluculuk sisteminin içine karı-koca uzlaştırmayı alamıyorlar.

 

24- Madde 52    Acil Engelleme Emirleri

 

“Taraflar, ani tehlike durumlarında; ilgili yetkililerin kendiliğinden aile içi şiddetfailine belli bir süre zarfı için mağdurun veya risk altındaki kişinin ikamet ettiği bölgeden ayrılma ve failin mağdurun veya risk altındaki kişinin ikamet bölgesine girmesini veya onlarla irtibat kurmasını yasaklama emri verme yetkisine sahip olmalarını sağlamak üzere gerekli hukuki veya diğer tedbirleri alır. Bu madde uyarınca alınan tedbirler mağdurun veya risk altındaki kişinin güvenliğini ön planda tutar.”

 

6284 ile sözleşmenin bu emri de yerine getiriliyor. Erkekler ikamet ettiği bölgeden uzaklaştırılıyor, 10 günden 6 aya kadar. Altı ay uzaklaştırma daha çok veriliyor ve altı ay altı ay artırılabiliyor.  Erkek evinden atılıyor, mahallesine giremiyor, çocuğun okuluna gidemiyor.

 

Bu maddenin içinde “sadece atılması yetmez irtibat kurması da yasaklansın”diyor. Bu da aynı şekilde uygulanıyor. Erkek barışmak için ya da çocukları sormak için karısına mesaj atarsa ya da ararsa hapis cezası veriliyor.

 

25-     Madde 60    Toplumsal Cinsiyete Dayalı Mülteci Başvuruları

 

“1-Taraflar, 1951 Mültecilerin Durumuna İlişkin Sözleşme’nin 1 A(2) maddesinin anlamı çerçevesinde, kadınlara karşı toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin bir zulüm çeşidi ve tamamlayıcı/yardımcı korumayı gerektiren ciddi bir zarar olarak tanınması için gerekli hukuki veya diğer tedbirleri alır.”

 

Kendi ülkenizdeki kadınları zehirlediğiniz yetmez, mültecileri de zehirlemelisiniz diyorlar. Bu da yapılıyor. Toplumsal cinsiyet eşitliği projesi Suriyeli kadınların kaldığı kamplarda da yapılıyor.

 

 26-     Madde 66      Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddete Karşı Eylem Uzman Grubu, adı altında bir de izleme mekanizması kurulmuş.

 

“1-Kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddet uzman grubu (bundan sonra ‘GREVIO’’ olarak adlandırılacaktır), işbu Sözleşme’nin Taraflarca uygulanmasını izler.”

 

Bu GREVİO ayrı bir yazı konusu.

 

Sözleşmenin vatanımız için en tehlikeli iki maddesini en sona bıraktım.

 

27-    Madde 2      Sözleşmenin Kapsamı

 

“3-İşbu Sözleşme barış zamanında ve silahlı çatışma durumlarında geçerli olacaktır.”

 

Memleketinde silahlı çatışma ortamları olsa da sen yine kadınları aynı şekilde korumaya söz veriyor musun, demişler buna da söz verilmiş. Bu neden tehlikeli. Çatışmayı kadınlar çıkardığında tehlikeli. O zamanda diyecek sen kadınları koruyamadın. Ki bunu geçenlerde gördük. Bir yürüyüşte kadınlar polise saldırdılar, polis de müdahale etmek zorunda kaldı. Yabancı haber kaynakları “Türkiye kadınları koruyamıyor” diye haber yaptı. PKK destekçisi, din, devlet ve aile düşmanı feminist kadın dernekleri sürekli örgütleniyorlar.

 

Bu yıl 5 ocak da #TürkiyeKadınBuluşması adı altında ülkenin her yanından gelmiş kadınlarla toplantılar yaptılar. Gerekli acil durumlarda nasıl haberleşeceklerini, nasıl irtibat halinde olacaklarını konuştuklarını sosyal medyada yazdılar. Toplantı sonunda da “Feminist Devlet” ilan ettiler.

 

Bu feminist dernekler açık açık aile düşmanlığı yapıp LBGT destekçiliği yapıyorlar. Bu yıl 14 şubat için yapacakları yürüyüş için hazırladıkları sloganları sosyal medyada günlerdir paylaşıyorlar. Bir tanesi şu: “Aşkın kanununda Leyla ile Mecnun mu yazıyor? Yeniden yazıyoruz. Aslında Leyla Şirin’i seviyor.” Açıkça eş cinselliğe çağırıyor, teşvik ediyor, normalleştirmeye çabalıyorlar fakat İstanbul Sözleşmesinden dolayı hükumet eşcinsellerin her türlü hakkını koruyacağına söz verdiği için toplantılarına yürüyüşlerine engel olmuyor.

 

“Devlet bizden korksun” diye pankartlar taşıyorlar ve hiçbir engelle karşılaşmıyorlar. On kişi başörtülü kadın çıkıp “Devlet bizden korksun” diye pankart taşısa içeri atılır fakat bunlara sınırsız tolerans var. Çünkü bu din ve devlet düşmanı kadın dernekleri İstanbul Sözleşmesi ile kendilerini garanti altına almışlar. Silahlı çatışmayı onlar bile çıkarmış olsa onlara devletin müdahalesi suç sayılacak.

 

28-    Madde 29    Hukuk Davaları ve Çözüm Yolları başlığı ise şöyle:

 

“2-Taraflar; uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak, yetkileri dahilinde önleyici veya koruyucu önlem alma görevini yerine getirmekte başarısız olmuş Devlet yetkililerine karşı mağdurlara yeterli kanuni başvuru yolu sağlamak üzere gerekli hukuki veya diğer tedbirleri alır.”

 

Bu madde ile açıkça Avrupa Konseyine iç içlerimize karışma hakkı da vermişiz. Eğer feminist kılığındaki terörist kadınlar olay çıkarırlarsa devlet de bunları koruyamazsa, isyan durumlarında korumada başarısız olmuşsa onlar hukuki ve diğer tedbirleri alırlarmış. “Diğer tedbirler” dedikleri ne olabilir? Bu maddeyi kabul ederek Avrupa Konseyine Türkiye’ye müdahale hakkı vermişiz açıkça. Bu nasıl bir basiretsizlik.

 

İstanbul Sözleşmesine kutsal kitap gibi sarılan bu kadın dernekleri feminist devlet ilan ediyor, “devlet bizden korksun” diye slogan atıyorlarsa bir sebebi olmalı. Gezi olayı gibi bir olayı sadece kadınlar çıkarsa, hükumet onları durdurmak için güvenlik güçlerini harekete geçirirse bu anlaşmaya dayanarak Avrupa Konseyi ülkemize müdahale edebilecek. Hem de kadınları koruma kılıfında ve bir kahraman görüntüsünde.

 

Bu kadın derneklerinin örgütlenme hızına ve attıkları sloganlara bakarak bizleri çok büyük tehlikeler bekliyor gibi duruyor. Büyük bir kadın terörü ile karşı karşıyayız.

 

Hükumet İstanbul Sözleşmesini ve 6284 acilen iptal etmeli. İsteseler hemen iptal edebilirler. Zorunlu bir bağlayıcılığı yok.

 

29- Madde 80   Fesih

 

“1-Herhangi bir Taraf, herhangi bir zaman diliminde, Avrupa Konseyi Genel Sekreterine yapacağı bir bildirimle işbu Sözleşmeyi feshedebilir.

 

“2-Bu tür fesihler bildirimin Genel Sekreter tarafından alınmasından sonraki üç aylık sürenin sonunu izleyen ayın ilk günü yürürlüğe girer.”

 

Bir an önce bu sözleşme fesh edilmeli. Bunun için sivil toplum örgütleri ve her birimiz hukuki yollardan, sosyal ağlardan tepkimizi göstermeliyiz. CİMER e yazalım. Twitter dan etkinlik düzenleyelim. Siyasetçilere mesajlar atalım. Tehlike büyük.

 

Aile kanunu ile gelen şikayetlerin ve adaletsiz kanunların kaynağı bu sözleşme. Bu sözleşme iptal edilmeden 6284 ü kaldıramazlar, boşanmış babaların çocuklarını görmeleri konusunda bir düzenleme yapamazlar, nafaka, mal paylaşımı, kadın bitirmedikçe bitmeyen boşanma davaları ve iftiralara karşı da bir şey yapamazlar.

 

İstanbul sözleşmesi durduğu sürece hiçbir erkeğin şerefi güvence altında değil. Her an bir iftira ile cinsel istismardan delilsiz belgesiz on beş yıl gibi ağır bir ceza alabilir ve ömrünüzün kalanını hapiste geçirebilirsiniz, bunun çok örneği var şu son yıllarda.

 

Aile konusunda bütün mağdurlar birleşip “İstanbul Sözleşmesi iptal olsun” diye ses duyurmazlarsa herkes kendi davasını savunursa hiçbir sonuç elde edilemez.

 

Mağdur olmak da gerekmiyor, Hak ve adalet için, nesli ve aileyi bozmaya karşı, vatanımızın bekası için hep birlikte “İstanbul sözleşmesi iptal edilsin” diye tepkilerimizi gösterelim.

 

#İstanbulSözleşmesiİptalEdilsin

#6284Kaldırılsın

#AileniKoru

 

Feministlerin pankartlarının içinden en okunabilir olanları (edepsizlikte sınır tanımadıkları için) tehlike daha iyi görünsün diye yazıya ekledim. Açıkça cinsiyetçilik yapıyorlar fakat cinsiyetçiliği kadınlar yapınca suç sayılmıyor. Ne de olsa arkalarında İstanbul Sözleşmesi var.

 

Kaynak: cocukaile.org

Etiketler :  Aileyi İfsat eden #İstanbulSözleşmesi Bugün 14Mart2012 imzalandı Sizde İMZAlayın #İstanbulSözleşmesiİptalOlsun AileMeclisi.net ailemeclisi.com ailemeclisi.org #EşcinsellikTerörüneİnsanlığıYokediyo TÜRKİYE ÂİLE MECLİSİ Âile Yıkan Yasalar Kalksın İMZA Kampanyası ÇAĞRI #ÖnceÂİLE Türkiye’nin 11 Mayıs 2011 yılında imzaladığı 12 Mart 2012'de onayladığı 14 Mart 2012'de TBMM'nin müzakeresiz şerhsiz kabul ettiği ve 1 Ağustos 2014 yılından beri yürürlükte olan İstanbul Sözleşmesi  CEDAW  GRAVİO ve bu sözleşmelerin güdümünde topluma dayatılan “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi”ni ve uygulamalarını insana  insanlığa ve geleceğimize düşman olmaları nedeniyle reddediyoruz. Devletin adil hakemliğinde  kadın ve erkeğin işbirliği sağlanarak çözülebilecek bir mesele olan kadına yönelik şiddet meselesinden  yeni bir tür “kadın sömürüsü” icat edilmektedir. Kadını ve kadına yönelik şiddeti sömürerek  şiddeti erkeğe  çocuğa  aileye hatta tüm topluma yönelten bu istanbul sözleşmesi  “kadınlara eşitlik” sloganının altına gizlenip insanın yaratılıştan gelen biyolojik kadınlık ve erkeklik cinsiyetlerini kabul etmeyen; kurgulanmış lezbiyenlik  gaylik biseksüellik ve translık gibi ahlaken sapkın eğilimleri Toplumsal Cinsiyet Eşitliği adı altında meşrulaştıran  bu sapkınlıkları yeni nesillere olumlu bir şeymiş gibi dayatan projeleri  Tv programlarını  medya yönlendirmelerini  eğitim faaliyetlerini red ve protesto ediyoruz. İstanbul Sözleşmesi ve uygulamaları;Erkek olmayı  aileyi ve çocuk merkezli beraberliği patolojik hastalıklı bir hal olarak gören ve “erkeğe karşı ayrımcılığın  ayrımcılık olarak değerlendirilmeyeceğini” açıkça ilan eden bir sözleşmedir. Bu minvalde İstanbul Sözleşmesi’ni; erkeğe zulmederek kadından uzak durmaya  erkek kadın arasında rekabet ilişkisi yaratarak aile içi huzursuzluğu ve boşanmaları körüklemeye  toplumları sapkın ve çocuksuz ilişki modellerine yönlendirip nihai olarak bir nüfus kontrol mekanizması inşa etmeye çalışan emperyalist bir “Ailesiz Toplum Projesi” olarak görüyoruz. Bu nedenle İstanbul Sözleşmesi’nin; evlilik  aile kurma  çocuk yapma niyeti ile kadına yaklaşan erkekleri çok ağır cezalara çarptırarak evlilikten uzak durmaya zorlamasını reddediyor ve kınıyoruz. Bir Avrupa ülkesi olan Macaristan’ın Başbakanı Victor Urban bile “İnsanlar ya erkek ya da dişi olarak doğarlar; toplumsal olarak kurgulanmış cinsiyetten söz etmeyi uygun bulmuyoruz.” diyerek İstanbul Sözleşmesi’ni imzalamayı reddedebilmişken; ucu enseste  pedofiliye hayvanlarla sekse hatta akla hayale gelmeyen bambaşka sapkınlıklara kadar varan Toplumsal Cinsiyet Eşitliği politikalarının Türkiye gibi Müslüman bir toplumda hayata geçirilmeye çalışılmasına hayret ediyor  DUR denilsin istiyoruz. Peru Macaristan dur diyor.. Türkiye  bu anlamda İslam ülkeleri için rol model olarak gösterilmek sureti ile  bu operasyon Türkiye’nin şahsında İslam dünyasına yönelik bir tehdittir. Bu tehdit  bu anlamda İslam toplumuna ve mazlum halklara karşı topyekun bir saldırıdır. Bu saldırı aynı zamanda kadın haklarını savunur gibi gözükmesine rağmen kadına da bir saldırıdır. İffete karşı saldırıdır. Ahlaka saldırıdır. Kutsala saldırıdır. Bu Humonoidler ve Siborglar çağına girerken bir dünyayı büyük ölçüde bir İnsansızlaştırma operasyonudur. Bu saldırı aynı zamanda global bir tehdidin adıdır. Bu operasyon Lilith’in kızları üzerinden İnsan nesline karşı Şeytani bir saldırıdır. Projelerin arkasında uluslarası emeryalist ve siyonist güçler ve 300'ler Meclisi var. Victor Urban’ın başbakanlığındaki Macar Hükûmetinin  “Her ülke kendi geleneksel aile modelini ve her çocuğun bir anne ile bir babaya sahip olma hakkını savunma hakkına sahiptir.” diyerek sözleşmeyi imzalamayı reddetmesini önemsiyoruz. Evet  mesele tam da “her çocuğun bir anne ve bir babaya sahip olma hakkını savunma mücadelesidir” bunun altını çiziyoruz. Bulgaristan Gençlik ve Spor Bakanı Slavço Atanasov da İstanbul Sözleşmesi hakkında “İlke olarak kadınları şiddetten korumak taraftarıyız. Bunu tartışmıyoruz. Fakat bu sözleşme zehirli meyve içeren güzel bir şeker gibi; içinde tehlikeli metinler var.” diyerek sözleşmeyi imzalamayı reddetmişti. Fakat Bulgarlar bunu  Toplumsal Cinsiyet Eşitliği politikalarının Bulgaristan da kurum olarak aileyi neredeyse bitirme noktasına getirdiği bir anda ancak fark edebildiler. Bulgaristan’da doğan her 100 çocuktan 58’i artık nikâhsız  babasız  ailesiz bir ortamda dünyaya geliyor. Bütün dünyaya dayatılan bu uluslararası proje ile evlilik dışı çocuk oranı İzlanda ve Şili’de 72’ye  İskandinav ülkelerinde  Portekiz’de Fransa’da 65’lerin üzerine çıktı. Fransa’da eşcinsel evlilikler 4  5 senede 50.000 rakamını buldu. Normal nikâhla evlenenlerin sayısı ile “seviyeli birliktelik sözleşmesi” yapanların sayısı neredeyse aynı seviyeye geldi. Evlenenlerin yarısı da tekrar boşandı. Türkiye’de de daha bir hafta önce TÜİK’in verdiği resmî raporlara göre  evlenen her 4 çifte karşılık 1 çift boşanmış ve boşanma oranı sadece son 1 yılda 11 artmış. Yani 50 senede olabilecek değişim sadece 2014 yılında başlayan şu birkaç senelik süreçte gerçekleşmiş. Son 15 yılda yaklaşık 10 milyon evlilik 2 milyon boşanma mevcut. Unutulmamalıdır ki aileyi korumak  dağılmış aileleri toparlamaktan çok daha kolaydır. Üstelik aile kurumunu dağıtmış hiçbir ülkenin onu yeniden toparlamayı başardığı görülmemiştir. İstanbul Sözleşmesi'ni; “0” (sıfır) yaşındaki kız çocuklarını bile kadın sayan; “din namus  gelenek  örf” veya “anne/babalık adına çocukların cinsel yaşamına müdahale edilemez” deyip  serbest cinselliği teşvik eden; ancak gayet iyi ve samimi niyetle 18 yaşın altında evlenmeye kalkan erkeği 8-10 yıl tecavüzcüler koğuşuna  eşini ve çocuklarını cezaevi kapılarına mahkûm eden bir sözleşme olduğu için reddediyoruz. İstanbul Sözleşmesi'ni; arabuluculuğu ve uzlaşmayı yasakladığı için ret ediyoruz. İstanbul Sözleşmesi'ni; kadının beyanı ile erkeği tecavüzden 18 yıla kadar cezaevine atan bir sözleşme olduğu için reddediyoruz. İstanbul Sözleşmesi'ni; her türlü sapkın; kadın kadına  erkek erkeğe  toplu seks ortamlarını meşrulaştırıp  sadece birkaç gün evli kalan erkekleri bile ömür boyu nafaka cezası ile cezalandıran bir sözleşme olduğu için reddediyoruz. İstanbul Sözleşmesi'ni; boşanan babalara kendi çocuklarını haczettiren  defalarca kendi çocuğunu görmek için harç ödettiren  “ebeveyn yabancılaştırmaları” ile çocukları babalarına düşman ettiren sürece kaynaklık eden bir sözleşme olduğu için reddediyoruz. İstanbul Sözleşmesi'ni; her türlü sapkın  nikâhsız beraberliği  “normal sağlıklı birliktelik” olarak tanımlayıp anlayışla karşılayan ancak evli erkeği; sapkın tehlikeli  kötülüğe meyilli bir sadist olarak gören 6284 nolu yasa gibi yasaları içinde barındıran  üstelik bunu Hukukun en temel ilkesi olan “suç ispat edilene kadar  masumiyet” kaidesini iptal ederek yapan bir sözleşme olduğu için reddediyoruz. Rusya’nın bile 1  5 senelik bir uygulamanın sonuçlarını fark ettikten sonra  “Bizim için aileyi korumak önemlidir. Birkaç psikolojisi bozuk hanımefendiyi tatmin etmek için aile kurumunu yıkamayız. Henüz çocuk yetiştirmek için aileden daha uygun bir ortam bulabilmiş değiliz.” diyerek uygulamadan kaldırdığı 6284 nolu; erkeği kendi evinden  çocukları önünde sokağa atan  toplum önünde aşağılayan ve aileleri geri dönülmez noktaya götüren yasanın ısrarla uygulamasını protesto ediyoruz. Bizim de çocuklarımızı sağlıklı bir şekilde büyütebileceğimiz  koruyabileceğimiz aileden başka bir çözümümüz yok! “Görmüyor musunuz” diyoruz. Hatırlatırız ki  beraber ihtiyarlayabileceği bir hayat arkadaşı  yaşlandığında sığınabileceği çocukları olmayan yapayalnız kadınlar için de bu dünya Cennet olmayacak. “Güçlü kadın” mottosuyla ailesi ile bağı koparılmaya  eşi ile rakipleştirilip düşmanlaştırılmaya  çocuktan koparılıp bireysel bir yaşama yönlendirilmeye çalışılan kadın  kapitalist sermaye karşısında yapayalnız ve çaresizdir. Süreç böyle devam ettiği takdirde; toplum  erkek  kadın çocuk  devlet hepimiz kaybedeceğiz. Bundan tek kâr eden elbette çok uluslu kapitalist sermaye olacaktır. Gelecek nesillerin hakkı adına  kendi çocuklarımızın ve torunlarımızın hakkı adına  huzur evlerinde ölüme terk edilmiş ihtiyarların hakkı adına  intihar noktasına gelmiş depresyon hapları müptelası yalnızların hakkı adına  sokaklara terk edilmiş çocukların hakkı adına  geleceğimiz adına  insanlık adına; çocukları  babaları  anneleri ve aileyi savunabilmeliyiz. Aileye savaş açmış  toplumu ve aileyi terörize eden İstanbul Sözleşmesi’nin  Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi’nin ve bağlı uygulamalarının Avrupa ülkeleri gibi geri dönülmez aşamalara gelmeden iptal edilmesini istiyoruz. #ÖnceÂİLE #ÖnceAileyiKoru diyoruz. İNSANA AİLEYE ŞİDDETİ VE CİNAYETLERİ ENGELLEMEK İÇİN AİLE YIKAN YASALAR KALKSIN Namuslular namussuzlar kadar cesur olursa Ailelerimiz  ülkemiz geleceğimiz ve insanlık kurtulur Kamuoyuna duyurulur 12 Mart 2019 TÜRKİYE ÂİLE MECLİSİ AileMeclisi.org imza linki: http://goo.gl/3DXKii ve goo.gl/WLWu7

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve adanagundemi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.

deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler 2023 acotr.org bonus veren siteler https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler 2023 casino siteleri