Kahve Kitap

Dershanelerde sorun, Milli Eğitim de!

EĞİTİM 17.11.2013 - 09:14, Güncelleme: 26.12.2020 - 09:55
 

Dershanelerde sorun, Milli Eğitim de!

Sakarya’daki 427. hafta adalet ve özgürlükler eyleminde, dershanelerin eğitim sisteminin ürettiği bir sorun olduğu ifade edilirken, Milli Eğitim Sistemi’nin ise daha büyük bir sorun olduğuna dikkat çekildi.

Sakarya’daki 427. hafta adalet ve özgürlükler eyleminde platform adına basın açıklamasını okuyan Eğitim İlke-Sen MYK üyesi Beytullah Önce, dershanelerin kapatılmasıyla ilgili tartışmaları değerlendirdi.  “Türkiye’nin gündemi son bir haftadır yeniden eğitime odaklandı. Dershane ve etüt merkezlerinin kapatılması için hazırlandığı iddia edilen bir yasa taslağı, çeşitli tartışmalara yol açtı.” diyen Önce, sözlerine “Ne yazık ki, bu tartışmalarda “milli eğitim”in ideolojik yapısı ya da tektipçi pedagojisi ele alınmak yerine, bir kez daha milli eğitim sisteminin doğasından kaynaklanan sorunlar öne çıktı. Dershane ve okul arasında sıkışan milyonlarca çocuğun, eğitim adı altında aslında nasıl bir zihinsel, duygusal ve ahlaki tahribata uğratıldığı yine konuşulamadı.Dershaneler üzerine yapılan tartışmalarda, ne devletin ne de serbest piyasanın eğitim sisteminde ve toplum üzerinde yarattığı tahribat gündeme geldi. Şüphesiz dershanecilik, tartışılması gereken eğitim sorunları arasındadır. Fakat dershanelerden önce tartışmamız gereken asıl mesele, doğrudan devlet tekelindeki milli eğitim sisteminin kendisidir.” dedi.   Eğitim İlke-Sen MYK üyesi Beytullah Önce, milli eğitim sistemiyle ilgili eleştirilerine şöyle devam etti: “1924 yılında çıkarılan Tevhid-i Tedrisat Kanunu’ndan bugüne geçen onlarca yıllık sürede, okullar devletin ideolojik aygıtları olarak faaliyet göstermektedir. Milli eğitim, Kemalist Cumhuriyet’in toplumsal mühendislik projesinin en önemli aracı haline getirilmiştir… 1980’li yıllardan itibaren ise devletin eğitim sistemindeki ideolojik tahakkümüne, serbest piyasa ekonomisinin kapitalist tahakkümü de eklenmiştir. Neoliberal politikaların sonucunda eğitim giderek ticari bir sektöre dönüşmüş, özel okul ve üniversiteler, dershaneler ve kurslar ile birlikte muazzam bir piyasa oluşmuştur. Buna bağlı olarak eğitim anlayışı da değişmiştir. Bugün eğitim kurumları, sadece üretmeye ve tüketmeye endekslenmiş makbul vatandaşlar yetiştirmeyi amaçlamaktadır. Çocuklar, daha küçük yaşlardan itibaren bir yandan devlet ideolojisiyle biçimlendirilirken, diğer yandan da dünyevi hırslarla sürekli daha çok çalışmaya, daha çok kazanmaya alıştırılmaktadır. İnsanı insana arkadaş, dost ya da kardeş değil de hem başarı sınavlarında hem de hayatta sürekli geçilmesi gereken rakipler olarak gösteren bir eğitim anlayışından kime ne fayda gelir?” dedi.   Eğitim sisteminde dershaneleri kapatmanın tek başına çözüm getirmeyeceğini ileri süren Eğitim İlke-Sen MYK üyesi Beytullah Önce, milli eğitim sisteminin tamamen değişmesi gerektiğine dikkat çekerek, “Devletin siyasi çıkarlarıyla, sermaye sahiplerinin ekonomik çıkarlarına kurban edilmek istenen milyonlarca çocuğun bugüne ve geleceğine karşı sessiz duramayız. Bugün tartıştığımız ve adına eğitim sistemi dediğimiz mekanizma bürokratlar, ekonomistler ve toplum mühendisleri tarafından tasarlanmış bir süreçtir. Kişinin rızası dışında gerçekleşir. Bu açıdan zorunlu eğitim, temel bir insan hakkı ihlalidir. Baştan aşağı ihlallerle, baskı ve dayatmalarla örülmüş böyle bir sistemi dershaneleri kapatmakla kurtaramazsınız! Dershaneler sorun iken okulların dershanelerden de beter bir sorun olduğunu gözden kaçırırsanız, asıl meseleyi ıskalarsınız! O halde, başta Tevhid-i Tedrisat Kanunu olmak üzere, eğitimdeki tüm dayatmalara karşı ciddi bir mücadele yürütmek zorundayız. Unutulmasın ki, eğitim sistemi özgürleşmeden, toplum da tam anlamıyla özgürleşemez! Yapmamız gereken, insanı ya devletin ya da piyasanın kulu-kölesi yapmayı amaçlayan eğitim sistemini tamamen değiştirmektedir!” dedi.   Basın Açıklamasının Tam Metni 427. HAFTA ADALET VE ÖZGÜRLÜKLER EYLEMİ EĞİTİMDE NE DEVLET NE DE PİYASA BASKISI!   Değerli basın mensupları, duyarlı Sakarya halkı. Türkiye’nin gündemi son bir haftadır yeniden eğitime odaklandı. Dershane ve etüt merkezlerinin kapatılması için hazırlandığı iddia edilen bir yasa taslağı, çeşitli tartışmalara yol açtı. Ve ne yazık ki, bu tartışmalarda “milli eğitim”in ideolojik yapısı ya da tektipçi pedagojisi ele alınmak yerine, bir kez daha milli eğitim sisteminin doğasından kaynaklanan sorunlar öne çıktı. Dershane ve okul arasında sıkışan milyonlarca çocuğun, eğitim adı altında aslında nasıl bir zihinsel, duygusal ve ahlaki tahribata uğratıldığı yine konuşulamadı. Dershaneler üzerine yapılan tartışmalarda, ne devletin ne de serbest piyasanın eğitim sisteminde ve toplum üzerinde yarattığı tahribat gündeme geldi. Şüphesiz dershanecilik, tartışılması gereken eğitim sorunları arasındadır. Fakat dershanelerden önce tartışmamız gereken asıl mesele, doğrudan devlet tekelindeki milli eğitim sisteminin kendisidir. 1924 yılında çıkarılan Tevhid-i Tedrisat Kanunu’ndan bugüne geçen onlarca yıllık sürede, okullar devletin ideolojik aygıtları olarak faaliyet göstermektedir. Milli eğitim, Kemalist Cumhuriyet’in toplumsal mühendislik projesinin en önemli aracı haline getirilmiştir. Okullar aracılığıyla, farklı etnik, dini ve kültürel kimliklere sahip Anadolu halklarından, yeni devletin milliyetçi, pozitivist, seküler ve kapitalist düzenine uygun tek tip bir toplum çıkarılmak istenmiştir. Kemalizm, sadece devletin değil milli eğitimin de resmi ideolojisi kabul edilmiş, tüm toplum devletin ideolojik tedrisatından geçirilmiştir.  1980’li yıllardan itibaren ise devletin eğitim sistemindeki ideolojik tahakkümüne, serbest piyasa ekonomisinin kapitalist tahakkümü de eklenmiştir. Neoliberal politikaların sonucunda eğitim giderek ticari bir sektöre dönüşmüş, özel okul ve üniversiteler, dershaneler ve kurslar ile birlikte muazzam bir piyasa oluşmuştur. Buna bağlı olarak eğitim anlayışı da değişmiştir. Bugün eğitim kurumları, sadece üretmeye ve tüketmeye endekslenmiş makbul vatandaşlar yetiştirmeyi amaçlamaktadır. Çocuklar, daha küçük yaşlardan itibaren bir yandan devlet ideolojisiyle biçimlendirilirken, diğer yandan da dünyevi hırslarla sürekli daha çok çalışmaya, daha çok kazanmaya alıştırılmaktadır. Öğrencilerin kapitalist dünya düzenine uyumlu, toplumsal faydayı değil yalnızca bireysel menfaatleri gözeten, piyasa aklıyla hareket eden, her şeye kâr-zarar hesabıyla bakan bireyler olarak yetişmeleri hedeflenmektedir. Eğitim sisteminde dayanışma, paylaşma yerine yalnızca bireyin kendisini gözettiği bir kültür aşılanmaktadır. İnsanı insana arkadaş, dost ya da kardeş değil de hem başarı sınavlarında hem de hayatta sürekli geçilmesi gereken rakipler olarak gösteren bir eğitim anlayışından kime ne fayda gelir? Peki, böyle bir nesil; bireysel hayatında “dindar” olsa, bu neyi değiştirebilir! Değerli arkadaşlar; Eğitimi ulus-devletin faşizan, yasakçı, militarist ve tektipçi anlayışından kurtarmamız gerektiğine inanıyoruz. Fakat devlet tekelindeki bu tahakkümden kurtulmak adına eğitimin kapitalist piyasanın tahakkümüne sokulmasına da kayıtsız kalamayız. Devletin siyasi çıkarlarıyla, sermaye sahiplerinin ekonomik çıkarlarına kurban edilmek istenen milyonlarca çocuğun bugüne ve geleceğine karşı sessiz duramayız. Bugün tartıştığımız ve adına eğitim sistemi dediğimiz mekanizma bürokratlar, ekonomistler ve toplum mühendisleri tarafından tasarlanmış bir süreçtir. Kişinin rızası dışında gerçekleşir. Bu açıdan zorunlu eğitim, temel bir insan hakkı ihlalidir. Baştan aşağı ihlallerle, baskı ve dayatmalarla örülmüş böyle bir sistemi dershaneleri kapatmakla kurtaramazsınız! Dershaneler sorun iken okulların dershanelerden de beter bir sorun olduğunu gözden kaçırırsanız, asıl meseleyi ıskalarsınız! O halde, başta Tevhid-i Tedrisat Kanunu olmak üzere, eğitimdeki tüm dayatmalara karşı ciddi bir mücadele yürütmek zorundayız. Toplumun çocuklarını kendi inançlarına, değerlerine uygun eğitim verebileceği alternatifleri geliştirmesinin önündeki engelleri kaldırılmalıdır. Toplumun çocuklarına kendi dilinde, kendi inançlarına uygun bir eğitim verebilmesi için tüm yasaklar sonlandırılmalıdır! Açıkça belirtmek isteriz ki; çocuklarını kendi akidelerine uygun biçimde, Müslümanca yetiştirmek isteyen ailelerin bu hakkını sonuna kadar savunuyoruz. Şayet aileler, çocuklarını İslami inançları doğrultusunda yetiştirmek istiyorlarsa, devlete düşen buna engel olmak değil, imkân sağlamaktır! Yine diğer inanç gruplarının da bu yöndeki talepleri tabi ki meşrudur, haklıdır. Bu hakkı elde etmek için sözümüzü, mücadelemizi birlikte yükseltmeliyiz. Parasız, herkese eşit imkânlar sağlayan, yoksul-zengin ayrımı yapmak yerine bu ayrımların ortadan kalkması gerektiğini anlatan, çocuğu serbest pazarın nesnesi haline getirmeyen, her türlü sömürüye ve ilahlık iddiasına karşı insanın zincirlerinden kurtulmasına hizmet eden bir eğitim sistemi için mücadele etmeliyiz. Unutulmasın ki, eğitim sistemi özgürleşmeden, toplum da tam anlamıyla özgürleşemez! Yapmamız gereken, insanı ya devletin ya da piyasanın kulu-kölesi yapmayı amaçlayan eğitim sistemini tamamen değiştirmektedir! EĞİTİM İLKE-SEN adınaMYK Üyesi Beytullah Önce    
Sakarya’daki 427. hafta adalet ve özgürlükler eyleminde, dershanelerin eğitim sisteminin ürettiği bir sorun olduğu ifade edilirken, Milli Eğitim Sistemi’nin ise daha büyük bir sorun olduğuna dikkat çekildi.

Sakarya’daki 427. hafta adalet ve özgürlükler eyleminde platform adına basın açıklamasını okuyan Eğitim İlke-Sen MYK üyesi Beytullah Önce, dershanelerin kapatılmasıyla ilgili tartışmaları değerlendirdi.  “Türkiye’nin gündemi son bir haftadır yeniden eğitime odaklandı. Dershane ve etüt merkezlerinin kapatılması için hazırlandığı iddia edilen bir yasa taslağı, çeşitli tartışmalara yol açtı.” diyen Önce, sözlerine “Ne yazık ki, bu tartışmalarda “milli eğitim”in ideolojik yapısı ya da tektipçi pedagojisi ele alınmak yerine, bir kez daha milli eğitim sisteminin doğasından kaynaklanan sorunlar öne çıktı. Dershane ve okul arasında sıkışan milyonlarca çocuğun, eğitim adı altında aslında nasıl bir zihinsel, duygusal ve ahlaki tahribata uğratıldığı yine konuşulamadı.Dershaneler üzerine yapılan tartışmalarda, ne devletin ne de serbest piyasanın eğitim sisteminde ve toplum üzerinde yarattığı tahribat gündeme geldi. Şüphesiz dershanecilik, tartışılması gereken eğitim sorunları arasındadır. Fakat dershanelerden önce tartışmamız gereken asıl mesele, doğrudan devlet tekelindeki milli eğitim sisteminin kendisidir.” dedi.

 

Eğitim İlke-Sen MYK üyesi Beytullah Önce, milli eğitim sistemiyle ilgili eleştirilerine şöyle devam etti: “1924 yılında çıkarılan Tevhid-i Tedrisat Kanunu’ndan bugüne geçen onlarca yıllık sürede, okullar devletin ideolojik aygıtları olarak faaliyet göstermektedir. Milli eğitim, Kemalist Cumhuriyet’in toplumsal mühendislik projesinin en önemli aracı haline getirilmiştir… 1980’li yıllardan itibaren ise devletin eğitim sistemindeki ideolojik tahakkümüne, serbest piyasa ekonomisinin kapitalist tahakkümü de eklenmiştir. Neoliberal politikaların sonucunda eğitim giderek ticari bir sektöre dönüşmüş, özel okul ve üniversiteler, dershaneler ve kurslar ile birlikte muazzam bir piyasa oluşmuştur. Buna bağlı olarak eğitim anlayışı da değişmiştir. Bugün eğitim kurumları, sadece üretmeye ve tüketmeye endekslenmiş makbul vatandaşlar yetiştirmeyi amaçlamaktadır. Çocuklar, daha küçük yaşlardan itibaren bir yandan devlet ideolojisiyle biçimlendirilirken, diğer yandan da dünyevi hırslarla sürekli daha çok çalışmaya, daha çok kazanmaya alıştırılmaktadır. İnsanı insana arkadaş, dost ya da kardeş değil de hem başarı sınavlarında hem de hayatta sürekli geçilmesi gereken rakipler olarak gösteren bir eğitim anlayışından kime ne fayda gelir?” dedi.

 

Eğitim sisteminde dershaneleri kapatmanın tek başına çözüm getirmeyeceğini ileri süren Eğitim İlke-Sen MYK üyesi Beytullah Önce, milli eğitim sisteminin tamamen değişmesi gerektiğine dikkat çekerek, “Devletin siyasi çıkarlarıyla, sermaye sahiplerinin ekonomik çıkarlarına kurban edilmek istenen milyonlarca çocuğun bugüne ve geleceğine karşı sessiz duramayız. Bugün tartıştığımız ve adına eğitim sistemi dediğimiz mekanizma bürokratlar, ekonomistler ve toplum mühendisleri tarafından tasarlanmış bir süreçtir. Kişinin rızası dışında gerçekleşir. Bu açıdan zorunlu eğitim, temel bir insan hakkı ihlalidir. Baştan aşağı ihlallerle, baskı ve dayatmalarla örülmüş böyle bir sistemi dershaneleri kapatmakla kurtaramazsınız! Dershaneler sorun iken okulların dershanelerden de beter bir sorun olduğunu gözden kaçırırsanız, asıl meseleyi ıskalarsınız! O halde, başta Tevhid-i Tedrisat Kanunu olmak üzere, eğitimdeki tüm dayatmalara karşı ciddi bir mücadele yürütmek zorundayız. Unutulmasın ki, eğitim sistemi özgürleşmeden, toplum da tam anlamıyla özgürleşemez! Yapmamız gereken, insanı ya devletin ya da piyasanın kulu-kölesi yapmayı amaçlayan eğitim sistemini tamamen değiştirmektedir!” dedi.

 

Basın Açıklamasının Tam Metni

427. HAFTA ADALET VE ÖZGÜRLÜKLER EYLEMİ

EĞİTİMDE NE DEVLET NE DE PİYASA BASKISI!

 

Değerli basın mensupları, duyarlı Sakarya halkı.

Türkiye’nin gündemi son bir haftadır yeniden eğitime odaklandı. Dershane ve etüt merkezlerinin kapatılması için hazırlandığı iddia edilen bir yasa taslağı, çeşitli tartışmalara yol açtı. Ve ne yazık ki, bu tartışmalarda “milli eğitim”in ideolojik yapısı ya da tektipçi pedagojisi ele alınmak yerine, bir kez daha milli eğitim sisteminin doğasından kaynaklanan sorunlar öne çıktı. Dershane ve okul arasında sıkışan milyonlarca çocuğun, eğitim adı altında aslında nasıl bir zihinsel, duygusal ve ahlaki tahribata uğratıldığı yine konuşulamadı.

Dershaneler üzerine yapılan tartışmalarda, ne devletin ne de serbest piyasanın eğitim sisteminde ve toplum üzerinde yarattığı tahribat gündeme geldi.

Şüphesiz dershanecilik, tartışılması gereken eğitim sorunları arasındadır. Fakat dershanelerden önce tartışmamız gereken asıl mesele, doğrudan devlet tekelindeki milli eğitim sisteminin kendisidir.

1924 yılında çıkarılan Tevhid-i Tedrisat Kanunu’ndan bugüne geçen onlarca yıllık sürede, okullar devletin ideolojik aygıtları olarak faaliyet göstermektedir. Milli eğitim, Kemalist Cumhuriyet’in toplumsal mühendislik projesinin en önemli aracı haline getirilmiştir.

Okullar aracılığıyla, farklı etnik, dini ve kültürel kimliklere sahip Anadolu halklarından, yeni devletin milliyetçi, pozitivist, seküler ve kapitalist düzenine uygun tek tip bir toplum çıkarılmak istenmiştir. Kemalizm, sadece devletin değil milli eğitimin de resmi ideolojisi kabul edilmiş, tüm toplum devletin ideolojik tedrisatından geçirilmiştir. 

1980’li yıllardan itibaren ise devletin eğitim sistemindeki ideolojik tahakkümüne, serbest piyasa ekonomisinin kapitalist tahakkümü de eklenmiştir.

Neoliberal politikaların sonucunda eğitim giderek ticari bir sektöre dönüşmüş, özel okul ve üniversiteler, dershaneler ve kurslar ile birlikte muazzam bir piyasa oluşmuştur. Buna bağlı olarak eğitim anlayışı da değişmiştir.

Bugün eğitim kurumları, sadece üretmeye ve tüketmeye endekslenmiş makbul vatandaşlar yetiştirmeyi amaçlamaktadır. Çocuklar, daha küçük yaşlardan itibaren bir yandan devlet ideolojisiyle biçimlendirilirken, diğer yandan da dünyevi hırslarla sürekli daha çok çalışmaya, daha çok kazanmaya alıştırılmaktadır.

Öğrencilerin kapitalist dünya düzenine uyumlu, toplumsal faydayı değil yalnızca bireysel menfaatleri gözeten, piyasa aklıyla hareket eden, her şeye kâr-zarar hesabıyla bakan bireyler olarak yetişmeleri hedeflenmektedir.

Eğitim sisteminde dayanışma, paylaşma yerine yalnızca bireyin kendisini gözettiği bir kültür aşılanmaktadır.

İnsanı insana arkadaş, dost ya da kardeş değil de hem başarı sınavlarında hem de hayatta sürekli geçilmesi gereken rakipler olarak gösteren bir eğitim anlayışından kime ne fayda gelir? Peki, böyle bir nesil; bireysel hayatında “dindar” olsa, bu neyi değiştirebilir!

Değerli arkadaşlar;

Eğitimi ulus-devletin faşizan, yasakçı, militarist ve tektipçi anlayışından kurtarmamız gerektiğine inanıyoruz. Fakat devlet tekelindeki bu tahakkümden kurtulmak adına eğitimin kapitalist piyasanın tahakkümüne sokulmasına da kayıtsız kalamayız.

Devletin siyasi çıkarlarıyla, sermaye sahiplerinin ekonomik çıkarlarına kurban edilmek istenen milyonlarca çocuğun bugüne ve geleceğine karşı sessiz duramayız.

Bugün tartıştığımız ve adına eğitim sistemi dediğimiz mekanizma bürokratlar, ekonomistler ve toplum mühendisleri tarafından tasarlanmış bir süreçtir. Kişinin rızası dışında gerçekleşir. Bu açıdan zorunlu eğitim, temel bir insan hakkı ihlalidir.

Baştan aşağı ihlallerle, baskı ve dayatmalarla örülmüş böyle bir sistemi dershaneleri kapatmakla kurtaramazsınız! Dershaneler sorun iken okulların dershanelerden de beter bir sorun olduğunu gözden kaçırırsanız, asıl meseleyi ıskalarsınız!

O halde, başta Tevhid-i Tedrisat Kanunu olmak üzere, eğitimdeki tüm dayatmalara karşı ciddi bir mücadele yürütmek zorundayız.

Toplumun çocuklarını kendi inançlarına, değerlerine uygun eğitim verebileceği alternatifleri geliştirmesinin önündeki engelleri kaldırılmalıdır. Toplumun çocuklarına kendi dilinde, kendi inançlarına uygun bir eğitim verebilmesi için tüm yasaklar sonlandırılmalıdır!

Açıkça belirtmek isteriz ki; çocuklarını kendi akidelerine uygun biçimde, Müslümanca yetiştirmek isteyen ailelerin bu hakkını sonuna kadar savunuyoruz. Şayet aileler, çocuklarını İslami inançları doğrultusunda yetiştirmek istiyorlarsa, devlete düşen buna engel olmak değil, imkân sağlamaktır! Yine diğer inanç gruplarının da bu yöndeki talepleri tabi ki meşrudur, haklıdır.

Bu hakkı elde etmek için sözümüzü, mücadelemizi birlikte yükseltmeliyiz. Parasız, herkese eşit imkânlar sağlayan, yoksul-zengin ayrımı yapmak yerine bu ayrımların ortadan kalkması gerektiğini anlatan, çocuğu serbest pazarın nesnesi haline getirmeyen, her türlü sömürüye ve ilahlık iddiasına karşı insanın zincirlerinden kurtulmasına hizmet eden bir eğitim sistemi için mücadele etmeliyiz.

Unutulmasın ki, eğitim sistemi özgürleşmeden, toplum da tam anlamıyla özgürleşemez!

Yapmamız gereken, insanı ya devletin ya da piyasanın kulu-kölesi yapmayı amaçlayan eğitim sistemini tamamen değiştirmektedir!


EĞİTİM İLKE-SEN
adına
MYK Üyesi Beytullah Önce

 

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve adanagundemi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.

deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler 2023 acotr.org https://playdotjs.com/ deneme bonusu veren siteler deneme bonusu veren siteler 2023 casino siteleri deneme bonusu veren siteler